yönlülük

listen to the pronunciation of yönlülük
Türkisch - Englisch
(Bilgisayar,Elektrik, Elektronik) directivity
The effect of earthquake motion propagation being greater in the direction of the rupture
{i} property of being directional (of a microphone or antenna)
the property of a microphone or antenna of being more sensitive in one direction than in another
yön
aspect

We studied Greek culture from various aspects. - Çeşitli yönleriyle Yunan kültürünü inceledik.

Imagination affects every aspect of our lives. - Hayal hayatlarımızın her yönünü etkilemektedir.

yön
direction

We thought we would write out the directions, in case you got lost. - Kaybolma ihtimalimize karşın, yönleri yazmayı düşündüm.

I have no sense of direction so I always travel with a compass. - Benim bir yön duyum yok bu yüzden her zaman bir pusula ile seyahat ederim.

yön
way

He asked me which way to go. - Bana hangi yöne gideceğini sordu.

Japan and China differ from each other in many ways. - Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.

yön
course

The flood diverted the course of the river. - Sel nehrin yönünü değiştirdi.

Of course you can trust me. Have I ever given you a bum steer before? - Elbette bana güvenebilirsin. Ben hiç daha önce seni yanlış yönlendirdim mi?

yön
path
yön
direction; side; aspect; way, respect, regard
yön
{i} trend

There's a trend these days towards small families. - Bu günlerde küçük ailelere doğru bir yönelim var.

yön
bearing

I lost my bearings when I came out of the subway. - Metrodan çıktığımda yönümü kaybettim.

yön
{i} bearings

I lost my bearings when I came out of the subway. - Metrodan çıktığımda yönümü kaybettim.

yön
orientation

Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation. - İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.

I'd love to be able to change my sexual orientation. - Cinsel yönelimimi değiştirebilmek isterim.

yön
quarter
yön
weather

We were rerouted because of weather. - Havadan dolayı yönümüzü değiştirdik.

yön
party

A farewell party was held for the executive who was retiring. - Emekli olan bir yönetici için bir veda partisi düzenlendi.

That person is elected by the majority party caucus. - O kişi çoğunluk partisi yönetim kurulu tarafından seçilir.

yön
streak
yön
rubric
yön
direction; quarter: O yöne doğru gitti. He went in that direction
yön
in terms of
yön
side, aspect; angle: Bu sorunun birkaç yönü var. There are several sides to this matter. Probleme o yönden bakmadım. I haven't looked at the problem from that angle
yön
regard
yön
facet
yön
directional
yön
side

I heard Tom's side of the story. - Tom'un hikaye yönünü duydum.

Today I'm going to show you another side of me. - Bugün size başka bir yönümü göstereceğim.

yön
respect

England resembles Japan in many respects. - İngiltere birçok yönden Japonya'ya benzer.

Japanese differ from American in many respects. - Japonlar Amerikalılardan birçok yönden farklıdır.

yön
point of view line of thought, line: politik yönü belli olmayan biri someone whose political views are not readily apparent
yön
complexion
yön
sense

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

I have a good sense of direction, so I don't get lost. - Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.

yön
channel
yön
(Hukuk) aspect, trend
çok yönlülük
sophistication
yönlülük
Favoriten