Müze görülmeye değer.
- The museum is worth a visit.
Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?
- Do you think this book is worth reading?
Onun bedelinin ne olduğunu biliyorum.
- I know what that's worth.
Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.
- In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira.
Cannes'daki Carlton otelinden 40 milyon euro değerinde mücevherler çalındı.
- Jewels worth €40-million were stolen in Cannes from the Carlton hotel.
Layık olduğunu düşündüğümüz kimseyi seçeceğiz.
- We will elect whoever we believe is worthy.
O kuşkuya layık değildi.
- He wasn't worthy of suspicion.
Sağlık altından daha değerlidir.
- Health is worth more than gold.
Bir arkadaş az sayıda hazine kadar çok değerlidir.
- Few treasures are worth as much as a friend.
Bu kutuda bir servete değebilen nedir?
- What's in this box could be worth a fortune.
Leyla'nın net serveti on milyon dolardır.
- Layla's net worth is estimated at ten million dollars.
Bu yüzük ne kadar eder?
- How much is this ring worth?
Bu eşya ağırlığınca altın eder!
- This stuff is worth its weight in gold!
Amerika Birleşik Devletleri milyarlarca dolar değerinde yolcu uçakları ihraç etmektedir.
- The U.S. exports billions of dollars' worth of passenger airplanes.
Müzeyi ziyaret etmek faydalıdır.
- It is worthwhile visiting the museum.
Cleanliness is the virtue most worth having but one.
For, adds our erudite Friend, the Saxon weorthan equivalent to the German werden, means to grow, to become; traces of which old vocable are still found in the North-country dialects, as, ‘What is word of him?’ meaning ‘What is become of him?’ and the like. Nay we in modern English still say, ‘Woe worth the hour.’ {Woe befall the hour}.
I think you’ll find my proposal worth your attention.
This job is hardly worth the effort.