Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olabilir.
- Send for the doctor at once, or the patient may get worse.
Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.
- Tom speaks French worse than English.
Daha da kötüsü kar yağmaya başladı.
- To make matters worse, it began to snow.
Daha da kötüsü, kar yağmaya başladı.
- To make matters worse, it began snowing.
Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
- You should consult a doctor if the symptoms get worse.
Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.
- Tom speaks French worse than English.
Her şeyin daha beteri de vardır.
- It could always be worse.
Muhtemelen çok daha kötüsünü gördün.
- You've probably seen a lot worse.
Sen ondan daha kötüsün.
- You're worse than her.
Bundan daha beter olabilir mi bilemiyorum!
- I don't know if it could get any worse than this!
Her şeyin daha beteri de vardır.
- It could always be worse.
Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.
- Tom is in worse trouble than I thought.
Ben daha kötü şeyler duydum.
- I've heard of worse things.
Hayatta ölümden daha kötü şeyler var. Siz hiç bir akşamı bir sigorta satıcısıyla geçirdiniz mi?
- There are worse things in life than death. Have you ever spent an evening with an insurance salesman?
Tom, John'dan daha kötü durumda.
- Tom is in worse shape than John.
Tom düşündüğümüzden daha kötü durumda.
- Tom is in worse shape than we thought.
Kötü bir karın ağrım var.
- I've got a bad stomachache.
Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
- This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
Biz her zaman olduğumuzdan daha yoksuluz.
- We're worse off now than we've ever been.
Daha önce olduğumuzdan daha yoksul değiliz.
- We're no worse off than we were before.
Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
- Drinking on an empty stomach is bad for your health.
Öğünler arasında yemek yeme sağlığınız için gerçekten zararlı mıdır?
- Is eating between meals really bad for your health?
Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
- The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
Seninki de fena değil.
- Yours is not bad, either.
Kötü koku beni rahatsız etti.
- The bad smell sickened me.
Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
- Tom wouldn't stop badgering me.
Benim kötü bir sert ensem var.
- I have a bad stiff neck.
Sahte para her zaman geri gelir.
- Bad money always comes back.
Sahtekâr olma konusunda kötü bir üne sahiptir.
- He has a bad reputation of being dishonest.
Tom emniyet kemerini takıyor olsaydı o kadar kötü yaralanmazdı.
- If Tom had been wearing his seat belt, he wouldn't have been injured so badly.
Ağzın doluyken konuşmak terbiyesizliktir.
- It's bad manners to speak with your mouth full.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
- It's bad manners to point at people.
Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
- I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
- Time is a good physician, but a bad cosmetician.
Sırtımın alt tarafında berbat bir ağrım var.
- I have a bad pain in my lower back.
Dün berbat bir baş ağrım vardı. Bulunmama nedenim oydu.
- I had a bad headache yesterday. That was why I was absent.
Jose kendini kötü karakterli bir kişi olarak gösterdi.
- José showed himself to be a person of bad character.
Sadece at eti yemeği sevdiğine karar verdiğinden dolayı bunun onu kötü bir kişi yapacağını sanmıyorum.
- I don't think it makes him a bad person just because he's decided he likes to eat horse meat.
Nasılsın? Çok kötü değil.
- How's it going? Not too bad.
Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
- It would be unfair if we treated him so badly.
Kötü haber söylendiğinde o ciddi görünüyordu.
- He looked grave when told the bad news.
Bozuk İngilizce dünyanın en yaygın dilidir.
- Bad English is the most widespread language in the world.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
- Tom's face is badly bruised.
Sepetteki bir çürük elma bütün sepeti çürütür
- One bad apple spoils the barrel.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
- I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Tom'un son filmi şimdi yayınlandı. Adı Tatoeba: Hatalı ağ geçidi.
- Tom's latest movie just came out. It's called Tatoeba: Bad Gateway.
Koşullar sadece daha kötüleşecek.
- Things are only going to get worse.
Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
- You should consult a doctor if the symptoms get worse.
Küfürlü dil, kötü bir kalbin işaretidir.
- The cursing tongue is an indication of a bad heart.
My son could do worse than grow up to be like you, Sir. (said to a man who just saved a few people from a burning house).
O daha önce olduğundan daha da kötü.
- It's even worse than it was before.
Dün yemek yediğimiz restoran kötüydü ama bu restoran daha da kötüdür.
- The restaurant where we ate yesterday was bad, but this restaurant is even worse.
Ted's car isn't running well. If worse comes to worst, he can take the bus to school.
Her gün balık yemek sizin için zararlı mı?
- Is eating fish every day bad for you?
Öğünler arasında yemek yeme sağlığınız için gerçekten zararlı mıdır?
- Is eating between meals really bad for your health?
Annem kötü bir soğuk algınlığından dolayı hasta.
- My mother is sick with a bad cold.
Paul bugün yatakta hasta. Çok kötü.
- Paul is sick in bed today. That's too bad.
Aşağılık kompleksleri hakkında kötü şey onlara yanlış insanların sahip olması.
- The bad thing about inferiority complexes is that the wrong people have them.
Ona yanlışlıkla bağırdım ve kendimi gerçekten kötü hissettim.
- I yelled at him by mistake and I felt really bad.
İş daha da kötüye gitmeye devam ediyor.
- Business keeps going from bad to worse.
Hava daha da kötüye gidiyordu.
- The weather was going from bad to worse.
She was very ill last week but this week she’s worse.
Her leg is infected. Still worse, she's developing a fever.
His mood took a turn for the worse.
He drives worse than anyone I know.
Your exam results are worse than before.
If worse comes to worst, then these stock certificates will make fine wallpaper.
Knowing the real reasons for his action caused her to view them in a worse light.
Sorry, my bad!.
Do you think it is a bad idea to confront him directly?.
Divorce is usually a bad experience for everybody involved.
Did you see what he wrote on that guy's forehead? What a bad ass!.
A curious specimen of Gloucestershire dialect c»me out in an assault case heard by the Gloucester court magistrates on Saturday. One of the witnesses, speaking of what a girl was doing at the time the assault took place, said she was ' badding ' walnuts in a pigstye. The word is peculiarly provincial : to ' bad ' walnuts is to strip away the husk. The walnut, too, is often called » 'bannut,' and hence the old Gloucestershire phrase, ' Come an' bad the bannuts.'.
I didn't do too bad in the last exam.
Be careful. There are bad people in the world.
He is in bad need of a haircut.
These apples have gone bad.
You is sic] bad, man!.
For better or worse, he’s the president.
Its bark is worse than its bite.
... And that barrier is getting worse, not better, not because ...
... improve, if they’re educated or could get worse if they are warehoused in old people’s ...