Tom zar zor nefes alıyor.
- Tom is barely breathing.
Çarpılmaktan zar zor kurtuldum.
- I barely missed being struck.
Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
- He had barely enough money to buy bread and milk.
Tom ancak kirasını ödeyebiliyor.
- Tom can barely pay his rent.
Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
- Tom barely speaks to me anymore.
Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
- It barely ever rains here.
Bir saatten daha fazla bir süredir burada bekliyoruz ve sıra çok az hareket etti.
- We've been standing here for more than an hour and the line has barely moved.
Tom çok az Fransızca konuşabildi.
- Tom could barely speak French.
Tom çok çok az ilgileniyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be barely paying attention.
Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
- It barely ever rains here.
O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
- He barely speaks to me anymore.
Bunu güçbela zamanında yaptım.
- I barely made it on time.
Büyükçe bir sandalye, ama kapı aralığından anca geçer.
- It's a biggish chair, but it'll just barely fit through the doorway.
Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
- He had barely enough money to buy bread and milk.