Bir mektubu kurşun kalem ile yazmamalısın.
- You must not write a letter with a pencil.
Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- Wisdom does not automatically come with age.
Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Bu işi bitirir bitirmez seninle birlikte olacağım.
- I'll be with you as soon as I finish this job.
Dün kardeşlerim ve arkadaşlarım beraber süper bir akşam geçirdik ve mangal da çok iyidi.
- We had a great evening yesterday with my brothers and my friends, and the barbecue was very good, too.
Tom'la beraber kalıyorum.
- I'm sticking with Tom.
Yanımda neredeyse hiç param yok.
- I have almost no money with me.
Yanımda çok fazla nakit taşımam.
- I don't carry much cash with me.
Yanında bozuk para var mı?
- Do you have small change with you?
Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.
- I took sides with them in the argument.
Gözleri kapalı olarak onun yanına oturdu.
- She sat next him with her eyes closed.
Herkese karşı kaba davranamazsın ve sonsuza dek onun yanına kalacağını bekleyemezsin.
- You can not be rude to everyone and expect to get away with it forever.
Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?
- Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me?
Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?
- Would you like to see a live performance of a play with me Saturday?
Tom Mary ile beraber çıkmamı öneren kişiydi.
- Tom was the one who suggested that I go out with Mary.
Emily ile beraber gitmek istiyorum.
- I want to go together with Emily.
O, onu benim yardımım vasıtasıyla yapıyor.
- He is doing it with my help.
Tom, Mary ile e-posta vasıtasıyla bağlantı kurabilir.
- Tom can get in touch with Mary by email.
Tom ateş yüzünden yatakta.
- Tom is in bed with a fever.
Tom, gribi yüzünden yatakta.
- Tom is in bed with the flu.
Tom masanın üzerindeki yemeği birkaç dakika içinde yemiş.
- Within a few minutes Tom had eaten up all the food on the table.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
- What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
- Are you completely through with your homework?
Maria yatalaktı. Dışarıdaki dünyayla tek irtibatı televizyon yayınları aracılığıyla oluyordu.
- Maria was bedridden. The only contact she had with the outside world was via the TV broadcasts.
Onların Yeni Zelanda'dadaki tüneller ile ilgili çok sayıda sorunları olduklarını duydum.
- I hear they have a lot of problems with the tunnels in New Zealand.
Su yasası bir kaynak olarak suya sahip olma, kontrolü ve kullanımı ile ilgili hukuk alanıdır.
- Water law is the field of law dealing with the ownership, control, and use of water as a resource.
Bunun üzerine Tom'a yardım edemeyiz.
- We can't help Tom with that.
Sen bizimle Beyaz Saray'a kadar gelecek yeni köpek yavrusu kazandın.
- And you have earned the new puppy that's coming with us … to the White House.
Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
- In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
Seninle seyahat etmek istiyorum.
- I want to travel with you.
Endişelenme. Ben seninle kalacağım.
- Don't worry. I'll stay with you.
Onunla sinemaya gitmeye çekindim.
- I hesitated to go to the movie with him.
Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Kulübün bütün üyeleri benimle anlaştılar.
- All the members of the club agreed with me.
Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
- Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.
- I am ready to go with you.
Bu bağlamda, ben tamamen sizinle aynı fikirdeyim.
- In that respect, I agree with you completely.
Yeteneğin sayesinde çok para kazanabilmelisin.
- With your talent, you should be able to make a lot of money.
Yardımın sayesinde başarabildim.
- With your help, I could succeed.
Tom soğuk algınlığı nedeniyle hastalandı ve okula gidemedi.
- Tom came down with a cold and couldn't go to school.
Tom soğuk algınlığı nedeniyle hastalandı.
- Tom came down with a cold.
Bence herkes biraz pişmanlık ile kendi çocukluğuna geri bakar.
- I think everyone looks back on their childhood with some regret.
O bir saat içinde geri dönecektir.
- She will return within an hour.
Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
- My car looks shabby in comparison with his new one.
Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.
- I met with my teacher in the theater.
Tom bununla birlikte uzaklaşmayacaktır.
- Tom won't get away with this.
Bununla bir sorunun var mı?
- Do you have a problem with this?
We are with you all the way.
And keep each other company in spite, / As rivals in your common mistress, fame, / And with faint praises one another damn;.
I am fain to dine and sup with water and bran.
Many hatchets, knives, & pieces of iron, & brass, we see, which they reported to have from the Sasquesahanocks a mighty people, and mortal enemies with the Massawomecks.
You're either with us or you're against us.
- You are either with us, or against us.
If you're not with us, you're against us.
- If you're not with us then you're against us.
She owns a motorcycle with a sidecar.
He went with his friends.
With her they flourish'd, and with her they die.
He was sick and lame of the scurvy, so as he could but lie in the cabin-door, and give direction, and, it should seem, was badly assisted either with mate or mariners.
Jack is sick today and doesn't really seem with it.
I am often confused with my brother.
- I'm often confused with my brother.
Happy is the man who is contented with his lot.
- Happy is the man who is content with his lot.