Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- Wisdom does not automatically come with age.
Batman, Robin ile arkadaştır.
- Batman is friends with Robin.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
Eğer istiyorsan bizimle birlikte gelebilirsin.
- Come along with us if you like.
Tom'la beraber kalıyorum.
- I'm sticking with Tom.
Dün kardeşlerim ve arkadaşlarım beraber süper bir akşam geçirdik ve mangal da çok iyidi.
- We had a great evening yesterday with my brothers and my friends, and the barbecue was very good, too.
Yanımda neredeyse hiç param yok.
- I have almost no money with me.
Yanımda çok fazla nakit taşımam.
- I don't carry much cash with me.
Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.
- I took sides with them in the argument.
O her gün şemsiyesini yanında taşır.
- He carries his umbrella about with him every day.
Gözleri kapalı olarak onun yanına oturdu.
- She sat next him with her eyes closed.
Yanına bir şemsiye almadı.
- He didn't take an umbrella with him.
Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?
- Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me?
Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?
- Would you like to see a live performance of a play with me Saturday?
Emily ile beraber gitmek istiyorum.
- I want to go together with Emily.
Merhaba çocuklar, ben Tom'um ve Mary ile beraber buradayım.
- Hello guys, I'm Tom and I'm here with Mary.
Tom, Mary ile e-posta vasıtasıyla bağlantı kurabilir.
- Tom can get in touch with Mary by email.
O, onu benim yardımım vasıtasıyla yapıyor.
- He is doing it with my help.
Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.
- The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates.
Tom, gribi yüzünden yatakta.
- Tom is in bed with the flu.
Kazağı üzerinde uyuyakaldı.
- She fell asleep with her sweater on.
Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
Maria yatalaktı. Dışarıdaki dünyayla tek irtibatı televizyon yayınları aracılığıyla oluyordu.
- Maria was bedridden. The only contact she had with the outside world was via the TV broadcasts.
Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
- Are you completely through with your homework?
O şirketin yeni bilgisayar mimarisi ile ilgili bir sorun vardı. Onlar şimdi bir iptal çılgınlığını gözden geçirecekler.
- There was a problem with the architecture of that company's new computer. They're going through a recall frenzy right now.
Onların Yeni Zelanda'dadaki tüneller ile ilgili çok sayıda sorunları olduklarını duydum.
- I hear they have a lot of problems with the tunnels in New Zealand.
Bunun üzerine Tom'a yardım edemeyiz.
- We can't help Tom with that.
Bizimle gelmek ister misiniz?
- Do you want to come with us?
Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
- If God is with us, then who can be against us?
Seninle seyahat etmek istiyorum.
- I want to travel with you.
Endişelenme. Ben seninle kalacağım.
- Don't worry. I'll stay with you.
Onunla beraber olduğun sürece mutlu olamazsın.
- As long as you are with him, you can't be happy.
Çok sayıda tutucu Amerikalı onunla aynı fikirdeler.
- Many conservative Americans agreed with him.
Mağazaya benimle gelecek misin?
- Will you come with me to the store?
Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin?
- Would you like to have dinner with me tonight?
Herkes sizinle aynı fikirde.
- Everybody agrees with you.
Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.
- I am ready to go with you.
Yeteneğin sayesinde çok para kazanabilmelisin.
- With your talent, you should be able to make a lot of money.
Yardımın sayesinde başarabildim.
- With your help, I could succeed.
Tom soğuk algınlığı nedeniyle hastalandı.
- Tom came down with a cold.
Biz kaza nedeniyle nadir bir durumla karşılaştık.
- We were faced with an unusual situation because of the accident.
O bir saat içinde geri dönecektir.
- She will return within an hour.
Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
- In the end, the Germans were forced to withdraw.
İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.
- People should be honest with one another.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Ben bununla ilgilenmiyorum.
- I am not concerned with this.
Bununla bir sorunun var mı?
- Do you have a problem with this?
We are with you all the way.
And keep each other company in spite, / As rivals in your common mistress, fame, / And with faint praises one another damn;.
I am fain to dine and sup with water and bran.
Many hatchets, knives, & pieces of iron, & brass, we see, which they reported to have from the Sasquesahanocks a mighty people, and mortal enemies with the Massawomecks.
If you're not with us, you're against us.
- If you're not with us then you're against us.
You're either with us or you're against us.
- You are either with us, or against us.
She owns a motorcycle with a sidecar.
He went with his friends.
With her they flourish'd, and with her they die.
He was sick and lame of the scurvy, so as he could but lie in the cabin-door, and give direction, and, it should seem, was badly assisted either with mate or mariners.
Jack is sick today and doesn't really seem with it.
In Ankara, I made clear that America is not – and never will be – at war with Islam. We will, however, relentlessly confront violent extremists who pose a grave threat to our security.
- In Ankara, I made clear that the United States is not – and never will be – at war with Islam. We will, however, relentlessly confront violent extremists who pose a grave threat to our security.
Happy is the man who is contented with his lot.
- Happy is the man who is content with his lot.