Mary küçükken oyuncak düdük çalardı.
- Mary played the tin whistle when she was young.
Gemi keskin bir düdükle limandan ayrıldı.
- With a piercing whistle, the ship sailed from the port.
Tom nehir boyunca yürürken bir melodiyi ıslıkla çaldı.
- Tom whistled a tune as he walked along the river.
O, bir melodiyi ıslıkla çalmaya başladı.
- He began to whistle a tune.
Onlar düdük sesini duyduklarında son hızla başladılar.
- On hearing the whistle, they started at full speed.
O, giderken ıslık çaldı.
- He whistled as he went along.
O yürürken ıslık çaldı.
- He whistled as he walked.
I need a new phone, but I don’t want all those fancy bells and whistles on it!.
A bullet whistled past.
We soldiers changed into our No.1 dress uniforms, Sid into his best whistle and we set off for the church.