Sürüş sırasında elde tutulan bir cep telefonu ile konuşmanın büyük cezaları vardır.
- There are big fines for talking on a hand-held mobile phone while driving.
Kamp gezisi sırasında, Tom dizanteri oldu.
- While on the camping trip, Tom got dysentery.
O, Japonya'da iken kasaba kasaba dolaştı.
- He went about from town to town while he was in Japan.
Eşi ameliyatta iken, ben ona eşlik ettim.
- I kept him company while his wife was in surgery.
Söylediklerini anlamama karşın, öyle yapamıyorum.
- While I understand what you are saying, I cannot do accordingly.
Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
- While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
İngilizce sevmesine rağmen, o, matematikte zayıftır.
- While he likes English, he is weak in mathematics.
Lütfen sürüş esnasında sürücüyle konuşmayın.
- Please do not talk to the driver while he's driving.
Peter, Nancy bir süre içinde hazır olacaklar.
- Peter, Nancy will be ready in while.
Mary pişirirken, Tom akşam yemeği için masayı hazırladı.
- Tom set the table for dinner while Mary cooked.
Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- While there is life, there is hope.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Müzik dinlediğim zaman sık sık çalışırım.
- I often study while listening to music.
O her zaman sigara içmeye devam etti.
- He kept smoking all the while.
Neden yaptığımı bitirinceye kadar burada beklemiyorsun?
- Why don't you wait here while I finish what I'm doing?
Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no choice but to wait for a while until the store opened.
Bir süredir kola bağımlısı oldum ve onu her gün içtim.
- For a while, I was really addicted to cola and drank it every day.
Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.
- We were cut off while talking on the telephone.
Bazen yeni şeyleri denemek iyidir.
- It's good to try new things once in a while.
Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek.
- It's so muggy; I think it will thunder in a short while.
Tom kısa sürede ziyaret edecek.
- Tom is coming over in a little while.
Ara sıra ondan haber alırım.
- I hear from him once in a while.
Sadece kitap okumayın. ara sıra dışarı gidin ve biraz egzersiz yapın.
- Don't just read books. Go outside once in a while and get some exercise.
Eve gelirken onunla karşılaştım.
- I met him while I was coming home.
Eve gelirken onu gördüm fakat o beni görmemiş gibi davrandı.
- While I was coming home I saw him, but he pretended that he hadn't seen me.
Bu gerçekten biraz vakit alacak.
- It's just going to take a while.
Beklerken, dergi okuyarak vakit geçirdi.
- She killed time reading a magazine while she waited.
Genç olmasına rağmen, çok dikkatlidir.
- Although he is young, he is very careful.
Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
- Although I trusted the map, it was mistaken.
O her zaman sigara içmeye devam etti.
- He kept smoking all the while.
O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- She did nothing but cry all the while.
Onunla gerçekte tanışmadığımız halde Mary hakkında çok şey biliyorum.
- Although I know a lot about Mary, I haven't actually met her.
Bitkin olduğum halde, işe devam ettim.
- Although I was exhausted, I continued to work.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Ben bir süredir buradayım.
- I've been here for a while.
Bir süredir Tom'u görmedim.
- I haven't seen Tom for a while.
Tom bir anda fazla yapmadı.
- Tom hasn't done much in a while.
Biraz sonra çocuklar sakinleşti.
- After a while, the children settled down.
Genç olmasına rağmen gri sakalı var.
- Although he's young, he has a grey beard.
İstasyona geri dönüş uzun bir yol olmasına rağmen, eski vagon yavaş yavaş yaklaştı.
- Although it was a long way back to the station, little by little the old wagon drew near.
Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.
- For a while she did nothing but stare at me.
O, bir süre burada kaldı.
- He stayed here for a while.
Onu arada bir görürüm.
- I see him once in a while.
Tom arada bir buraya gelir.
- Tom comes here once in a while.
Ara sıra tenis oynarım.
- I play tennis once in a while.
Ara sıra ondan haber alırım.
- I hear from him once in a while.
Bir süre sonra yeniden yürümeye başladılar.
- They began to walk again after a while.
Mary ve John tartıştılar, ancak bir süre sonra barıştılar.
- Mary and John quarreled, but made up after a while.
Alice calls us every now and then.
Kısa bir süre içinde kimse Tom'u görmedi.
- No one's seen Tom in a while.
Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
- You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
Acele et! Tren burada kısa bir süre için durur.
- Hurry up, the train stops here for a short while.
O, kısa bir süre o bölgede kaldı.
- She stayed in that area for a short while.
O, bir süre orada durdu.
- He stood there for a while.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Tom ve ben ara sıra süpermarkette birbirimize rastlıyoruz.
- Tom and I run into each other at the supermarket every once in a while.
Ara sıra erkek arkadaşıma o işteyken bir öğle yemeği götürürüm.
- Every once in a while, I take my boyfriend a lunch while he's at work.
Bir süre için gitmiş olabilirim.
- I may be gone for a while.
Ben bir süre için tekrar dişçiye gitmek zorunda kalmamalıyım.
- I shouldn't have to go to the dentist again for a while.
Tom kısa sürede ziyaret edecek.
- Tom is coming over in a little while.
This case, while interesting, is a bit frustrating.
He lectured for quite a long while.
I'll wait while you've finished painting.
While De Anza was exploring the Bay of San Francisco, seeking a site for the presidio, the American colonists on the eastern seaboard, three thousand miles away, were celebrating the signing of the Declaration of Independence.
A posse of Dublin Metropolitan police superintended by the Chief Commissioner in person maintained order in the vast throng for whom the York street brass and reed band whiled away the intervening time by admirably rendering on their blackdraped instruments the matchless melody endeared to us from the cradle by Speranza's plaintive muse.
}.
I send her a note once in a while to let her know I'm thinking of her.
We should strike while the iron is hot and order some immediately, before they change the offer.
Doing volunteer work to help others is truly worth one's while.
1. I made it worth the waiter's while to give us good service.
2. If you'll throw a few contracts my way, I'll make it worth your while.
... it will work with music stored in your phone even while you are waiting for an invitation. ...
... ALAN RUSBRIDGER: Let's see if this microphone works while ...