Tom son derece cılız.
- Tom is extremely weak.
Cılız ve narin bir çocuktu.
- He was a weak and delicate child.
Dizlerimde halsizlik hissettim.
- I felt weak in the knees.
O, hastalığından sonra hâlâ güçsüzdü.
- She was still weak after her illness.
Bugün biraz güçsüz hissediyorum.
- I feel a little weak today.
Ekonomi zayıf olmasına rağmen, bazı şirketler hâlâ kazanç sağlıyor.
- Although the economy is weak, some companies are still making a profit.
John Bill'in zayıflığından istifade etti.
- John took advantage of Bill's weakness.
Kahvemi hafif istiyorum.
- I'd like my coffee weak.
Kahvemi hafif severim.
- I like my coffee weak.
Ann'in çikolataya zafiyeti var.
- Ann has a weakness for chocolate.
Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.
- Lack of food had left him weak and exhausted.
Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
- Tom is obviously still very weak.
Açık kahveyi tercih ederim.
- I prefer weak coffee.
İnsan zaafına müsamaha göstermek zorundasın.
- You have to allow for human weakness.
Hastalık, organizmanızı zayıf düşürdü.
- The sickness has weakened your organism.
Onun çiçek hastalığının zayıf evresini geçirdiğini söylediler.
- They said he had a weak form of smallpox.
This place is weak.
We were served stale bread and weak tea.