Dostluk sık sık sulanması gereken bir bitkidir.
- Friendship is a plant which must be often watered.
Sulandırılmış bir uzlaşma önergesi hiç yoktan daha iyidir.
- A watered down compromise resolution is better than none at all.
Çiçekleri sulamak zorundayım.
- I have to water the flowers.
Çiçekler iyi görünmüyor. Onları sulamak isterim. Bir su kabı var mı?
- The flowers don't look well. I'd like to water them. Is there a watering can?
Sel suları evimi nehre yuvarladı.
- The flood waters tumbled my house into the river.
Durgun sular derin akar.
- Still waters run deep.
Okyanus sürekli hareket halinde olan büyük bir su kütlesidir.
- The ocean is a huge body of water that is constantly in motion.
Europa ve Enceladus'un, yüzeylerinin altında sıvı sudan oluşan bir okyanusa sahip oldukları düşünülmektedir.
- Europa and Enceladus are thought to have an ocean of liquid water beneath their surface.
Su sıvıdır. O, donduğu zaman katılaşır.
- Water is liquid. It becomes solid when it freezes.
Barajın aşağısında bir su değirmeni vardı.
- There was a watermill under the dam.
Bu baraj su ve elektrik ihtiyacımızı karşılar.
- This dam supplies us with water and electricity.
Fok balıkları karada sakar ve gariptir, ancak suda çok zariftir.
- Seals are clumsy and awkward on land, but very graceful in the water.
Foklar karada sakar ve hantal, suda ise çok zariftir.
- Seals are clumsy and ponderous on land, but very graceful in the water.
Sel suyu pencere seviyesine ulaştı.
- The flood water reached the level of the windows.
Sel suları evimi nehre yuvarladı.
- The flood waters tumbled my house into the river.
Bir nehir ve bir kanal her ikisi de su yolu türüdür.
- A river and a canal are both types of waterway.
Çiçekleri sulamama gerek yoktu. Bitirdikten hemen sonra yağmur yağmaya başladı.
- I needn't have watered the flowers. Just after I finished, it started raining.
Su kaynatıldıktan sonra buharlaşır.
- Water will evaporate after it is boiled.
Karalar ve sular Dünya'nın yüzeyini oluşturur.
- Land and water make up the earth's surface.
Muhteşem kek ağzımı sulandırdı.
- The gorgeous cake made my mouth water.
Gölette çok az su var.
- There is little water in the pond.
Gölette neredeyse hiç su yok.
- There's almost no water left in the pond.
Geçen bir araç bir su birikintisine çarptı ve üstüme su sıçrattı.
- A passing car hit a puddle and splashed water all over me.
Tom bir su birikintisi içinde yürüdü.
- Tom stepped in a puddle of water.
Filistinlilerin işgal altındaki topraklarda içtiği suyun kalitesi nedir?
- What is the quality of the water that the Palestinians drink in the occupied territories?
Dünyadaki birçok insanın iyi kalitede suya erişimi yok.
- Many people around the world don't have access to good quality water.
Tom biraz su almak için mutfağa gitti.
- Tom went into the kitchen to get a drink of water.
Malezya'dan su almak zorundayız.
- We have to buy water from Malaysia.
Test tüpündeki asiti sulandırmak için kaç litre su kullandınız?
- How many liters of water did you use to dilute the acid in the test tube?
O suluboyayla resim yapar.
- She paints with watercolours.
Ben suluboyayı pastel boyadan daha fazla seviyorum.
- I like watercolors more than pastels.
Nobody likes watered-down scotch.
They teach a watered-down calculus class for non-majors.
He maketh me to lie down in green pastures: he leadeth me beside the still waters. —Psalms 23:2.
The smell of fried onions makes my mouth water.
By the action of electricity, the water was resolved into its two parts, oxygen and hydrogen.
The rough waters of change will bring about the calm after the storm.
Many people visit Bath to take the waters.
That is Coniston Water.
I need to go water the cattle.
Before the child is born, the pregnant woman’s waters break.
Sally watered the roses.
Do not drink the water.
I would like to order a water.
He showed me the river of living water, sparkling like crystal, flowing from the throne of God.
Perrier is the most popular water in this restaurant.
Can you water the whisky, please?.
The boat was found in within the territorial waters.