vurmak

listen to the pronunciation of vurmak
Türkisch - Englisch
hit

Ow! Yukiko! That hurts! Quit hitting me with your fists! - Ooo! Yukiko! O acıtıyor! Bana yumruklarınla vurmaktan vazgeç!

Stop hitting the cat! - Kediye vurmaktan vazgeç!

knock

We were just about to knock. - Biz vurmak üzereydik.

struck
impinge
shoot

Tom has been accused of shooting an unarmed man. - Tom silahsız bir insanı vurmakla suçlandı.

Tom threatened to shoot Mary if she didn't leave. - Tom o gitmezse Mary'yi vurmakla tehdit etti.

deal
wing
inject
batter
rap
swipe
shot
be reflected
flick
slap
birch
fall
hurt deeply
be reflected on
chafe
make ill
drive
crack
lash
pulsate
jog
thump
flap
thwack
reflected on
wound
reflected
to be reflected on
feign
slam

The judge was forced to slam her gavel down multiple times in order to restore order to the court. - Hakim mahkemeye düzeni sağlamak için birkaç sefer tokmağı aşağı vurmak zorunda kaldı.

fake
biff
apply
fustigate
beat
land
(topa) bat
to knock on; to tap on
(golf) putt
nail
to drive (a nail, etc.) into
to strike out along, head out along (a road); to head for
slog
plant
(for something) to make (someone) sick; (for something) to make (itself) felt in (a part of one's body)
to multiply: Onu ona vurursan yüz eder. If you multiply ten by ten, you get a hundred
pummel
pound
shoot off
(kuş) grass
(muayene) percuss
to slam (something) shut
catapult
(for a clock) to strike (the hour)
to put (one thing) on (another): Dudu bohçayı sırtına vurdu. Dudu put the large bundle on her shoulder. O kola bir yama vuracağım. I'll put a patch on that sleeve. Polis, Enver'in ellerine kelepçe vurdu. The policeman handcuffed Enver. Ön kapıya kırmızı boya vurmak istiyor. He wants to paint the front door red. Ağrıyan koluna hardal yakısı vurdu. She put a mustard plaster on her aching arm
to hit, strike
gun

They used their guns to hit each other. - Birbirlerini vurmak için silahlarını kullandılar.

inflict
bruise
plonk
slang to *screw, have sex with. Vur abalıya! Jump on someone who's weaker than you are! (said reproachfully). Vur dedikse öldür demedik ya! (Konuşma Dili) I didn't ask you to go that far! vur deyince öldürmek (for someone) to tend to carry things to extremes. vur patlasın, çal oynasın
clap
smash

Tom raised the crowbar intending to smash his attacker's head. - Tom saldırganın kafasını vurmak niyetiyle kazayağı kaldırdı.

to hit (a target)
to steal
eyer vurmak
saddle
sekte vurmak
interrupt
semer vurmak
saddle
sertçe vurmak
bash
vurma
{i} dash
vurmak kuş
grass
vurmak topa
bat
vurgun vurmak
clean up
vurgun vurmak
make a killing
vurgun vurmak
profiteer
vurgun vurmak
to make a killing, to rake it in, to clean (sth) up, to profiteer
vurgun vurmak
hit the jackpot
vurgun vurmak
to pull a deal, make a killing (by swindling someone)
açığa vurmak
yield
açığa vurmak
reveal

I can't stop you from revealing my secrets. However, I beg you not to. - Seni sırlarımı açığa vurmaktan vazgeçiremem. Ancak, yapmaman için yalvarıyorum.

Tom didn't want to reveal more than he had to. - Tom zorunda olduğunun daha fazlasını açığa vurmak istemedi.

açığa vurmak
utter
dışa vurmak
register
sekte vurmak
impede
vurma
{i} shoot

He couldn't bring himself to shoot the deer. - Geyiği vurmaya gönlü elvermedi.

I don't want to shoot you. - Seni vurmak istemiyorum.

astar vurmak
to prime
açığa vurmak
betray
açığa vurmak
evince
dışa vurmak
externalize
fiske vurmak
flip
hafifçe vurmak
rap
kilit vurmak
1. to lock (a door). 2. to attach a lock (to). 3. to close down (a business)
vurma
knock

I don't want you knocking on my door at two in the morning. - Sabah ikide benim kapıya vurmanı istemiyorum.

We were just about to knock. - Biz vurmak üzereydik.

vurma
{i} hit

I never for a moment imagined we wouldn't get home before the storm hit. - Fırtına vurmadan önce eve varmayacağımızı asla bir an düşünmedim.

I really need to hit somebody. - Ben gerçekten birine vurmalıyım.

vurma
{i} swat
vurma
plug
vur
struck

He had just finished his homework when the clock struck ten. - Saat onu vurduğunda, o ev ödevini henüz bitirmişti.

The clock has already struck noon. - Saat zaten öğleyi vurdu.

adam vurmak
commit murder
boynuz vurmak
gore
damga vurmak
print
damga vurmak
brand
dizgin vurmak
bridle
el ile vurmak
smack
elle hafifçe vurmak
pat
elle vurmak
clap
elle vurmak
pat
gem vurmak
put a bridle on
gem vurmak
hamshackle
gem vurmak
restrain
gem vurmak
(deyim) bridle one's tongue
gem vurmak
check
güm güm vurmak (kalp)
thump
hedefi on ikiden vurmak
get home
kilit vurmak
lock
makas vurmak
cut
sekte vurmak
(Kanun) disrupt
sopa ile vurmak
club
sopa ile vurmak
bat
sopa ile vurmak
bludgeon
tarak vurmak
comb
tokat vurmak
slap
topu geri vurmak
(Spor) return
vurma
bump
vurma
stroking
vurma
striking
vurma
hitting

We couldn't stop him from hitting her. - Onun ona vurmasını engelleyemedik.

Tom restrained himself from hitting Mary. - Tom kendini Mary'ye vurmaktan engelledi.

yumruk vurmak
box
zincir vurmak
fettered
zincir vurmak
fetter
açığa vurmak
disclose
vur
{f} shot

The man who shot him was Sirhan Bishara Sirhan. - Onu vuran adam Sirhan Bişara Sirhandı.

The man shot three birds with a gun. - Adam bir silahla üç kuşu vurdu.

vur
{f} smitten

Dan was immediately smitten with Linda. - Dan hemen Linda'ya vuruldu.

He was smitten with your mother. - O senin annene vurulmuş.

vur
{f} pounding

The manager reprimanded the man by pounding on the table. - Müdür masaya vurarak adamı azarladı.

My heart is pounding so hard it feels like it's going to explode. - Kalbim o kadar çok sert vuruyor ki patlayacakmış gibi geliyor.

vur
{f} slap
vur
{f} hit

A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today. - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.

We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs. - Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.

vur
{f} beating

The rain was beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyordu.

I saw him beating the animal. - Onun hayvana vurduğunu gördüm.

vur
{f} batting

He has a high batting average. - Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.

vur
{f} flick
vur
{f} knock

I heard a knock at the door. - Kapıda bir vurma sesi duydum.

The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down. - Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.

vur
{f} thwack
vur
{f} striking

It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen. - Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.

vur
{f} clout
vur
{f} smote
vur
{f} swipe
vur
{f} beaten

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

I've never beaten Tom. - Ben hiç Tom'a vurmadım.

vur
{f} thump
vur
{f} hitting

Tom didn't blame Mary for hitting John. - Tom, John'a vurduğu için Mary'yi suçlamadı.

We couldn't stop him from hitting her. - Onun ona vurmasını engelleyemedik.

vur
{f} sock
vurma
{i} battering
vurma
strike
vurma
percussion

Tom formerly played percussion. - Tom daha önce vurmalı çaldı.

vurma
beat

Tom began to beat his daughter. - Tom kızına vurmaya başladı.

Tom began to beat his son. - Tom oğluna vurmaya başladı.

vurma
impingement
vurma
{i} batting
vurma
bat

Tom is the on-deck batter. - Tom sopa vurmaya hazır.

diz ile vurmak
knee
ayakla vurmak
feet to hit
ayakla vurmak, tepmek
feet to hit, kick
hedefe vurmak
To hit the target
kaşe vurmak
Stamp

The documents are to be stamped before distribution.

kızgın bir demirle hayvan derisine damga vurmak
anchored to an angry stamp of animal skins
neşter vurmak
scalpel to hit
usa vurmak
usa hit
afyonu başına vurmak
to fly into a rage, to go berserk
ateşi başına vurmak
to explode with anger, blow one's top
ayaz vurmak
(for the weather) to freeze (a crop)
açığa vurmak
vent
belden aşağı vurmak
hit below the belt
beyinine vurmak
(for drink) to go to one's head
boya vurmak
apply paint
cila vurmak
1. to varnish; to wax; to polish. 2. to finish, shine
damga vurmak
1. to stamp (with a seal, stamp, etc.). 2. to cancel (a stamp). 3. to brand (an animal)
damgasını vurmak
to label
darbe vurmak
(deyim) get a blow in
darbe vurmak
hit somebody for six
dışarı vurmak
1. to show, manifest. 2. (for a spot) to show on the outside; (for an illness) to appear, become manifest
fiske vurmak
fillip
güneş vurmak
1. to have a sunstroke. 2. for the sun to shine on
hızlı vurmak
slog
kalenderlike vurmak
to take (something) philosophically, not to be bothered by (a difficulty)
kantara çekmek/vurmak
1. to weigh (with a steelyard). 2. to weigh in one's mind
kuvvetle vurmak (yağmur)
slash against
kılıç vurmak
to wield a sword
lapa vurmak
to apply a poultice or blister (to); to poultice; to blister
para vurmak
1. to make money by illegal means. 2. to luck into a lot of money
pat küt vurmak
thwack
payanda vurmak
shore
rasgele vurmak
slash
smaç vurmak
to smash
voli vurmak
slang to make some money by swindling someone
volta vurmak
wear
volta vurmak
beat
volta vurmak
cast about
vur
whacked

Tom whacked the dog with his cane. - Tom bastonu ile köpeğe vurdu.

vur
whacking
vur
battering
vur
{f} beat

Tom began to beat his son. - Tom oğluna vurmaya başladı.

Why did your father beat you? - Neden baban sana vurdu?

vurma
pounding

Tom started pounding on the door. - Tom kapıya vurmaya başladı.

I asked Tom to stop pounding on the wall. - Tom'un duvara vurmasını bırakmasını istedim.

vurma
strike, bump
vurma
percussive
vurma
pound

Tom started pounding on the door. - Tom kapıya vurmaya başladı.

I asked Tom to stop pounding on the wall. - Tom'un duvara vurmasını bırakmasını istedim.

vurma
knocking

I don't want you knocking on my door at two in the morning. - Sabah ikide benim kapıya vurmanı istemiyorum.

vurma
blip
vurma
saltation
yakı vurmak/yapıştırmak
to treat (an area) with a plaster, plaster; to blister; to cauterize
yalpa vurmak
1. (for a ship) to roll or lurch. 2. (for someone) to lurch, stagger
yere çalmak/vurmak
to throw or hurl (something) to the ground
yüzsüzlüğe vurmak
to brazen it out
zincire vurmak
to put (someone) in chains; to put a pranga on (someone)
Türkisch - Türkisch
Ses çıkarmak için, bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca değdirmek
Çıkmak, isabet etmek
Çıkmak, görünmek
Desteklemek, dayamak
Sırtına, omzuna yerleştirmek veya bir şeyi başka bir şey üzerine koymak: "Hamalın biri sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu."- H. Taner
Olduğundan başka bir biçime çevirmek veya olduğundan başka biçimde görünmek: "Bohçacı ve yazmacı kadınların tuhaflığına vurarak etrafını alırlar."- R. H. Karay
Herhangi bir biçimde haksız yoldan para almak, soymak
Tavla oyununda pulu kırmak
Uygulamak, basmak, koymak
Sürmek
Dokunmak, hasta etmek
Hızla değmek, çarpmak. Çarpma işlemini yapmak
Uygulamak, basmak, koymak. Çok etki etmek, yaralamak
Olduğundan başka bir biçime çevirmek veya olduğundan başka biçimde görünmek
Vuru durumunda olmak, çarpmak: "Kalbi öylesine kopacakmış gibi vuruyordu."- H. Taner. Çıkmak, isabet etmek. Üzerinde görünmek, üzerine düşmek
Amaçladığı şeye rast getirmek
Herhangi bir biçimde haksız yoldan para almak, soymak. İçki içmek
Etkisi bir yere kadar uzanmak, sokulmak, girmek, duyulmak, yansımak, aksetmek: "Yıkık damından içeriye parça parça güneş vurur."- R. H. Karay
Vuru durumunda olmak, çarpmak
Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla indirmek
Üzerinde görünmek, üzerine düşmek
Çarpma işlemini yapmak
Hızla değmek, çarpmak
Desteklemek, dayamak. Çıkmak, görünmek
Soğuk, dolu vb. zarar vermek
Ses çıkarmak için, bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca değdirmek: "Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara giriyor."- R. H. Karay
Etkisi bir yere kadar uzanmak, sokulmak, girmek, duyulmak, yansımak, aksetmek
Sırtına, omzuna yerleştirmek veya bir şeyi başka bir şey üzerine koymak
Silâhla yaralamak, öldürmek
Bağlamak, takmak, koymak: "Seni buradan ellerine kelepçe, ayaklarına zincir vurup öyle götürecekler!"- Y. K. Karaosmanoğlu
Hızla çarpmak
Bağlamak, takmak, koymak
İçki içmek
Batıcı veya kesici cisimleri saplamak, kakmak
Silahla yaralamak, öldürmek: "Bir gün kızı kurtarmışlar, ayıyı vurmuşlar, kızı saraya götürmüş, padişahın oğluna vermişler."- H. E. Adıvar
Ses çıkarmak, ses vermek, çalmak
Zarar vermek
Çok etki etmek, yaralamak
çakmak
(Osmanlı Dönemi) LEBZ
çağmak
(Osmanlı Dönemi) LEKZ
(Osmanlı Dönemi) FEŞG
(Osmanlı Dönemi) NEKZ
(Osmanlı Dönemi) VEKZ
(Osmanlı Dönemi) LAKK
(Osmanlı Dönemi) LEBN
(Osmanlı Dönemi) LEFA
(Osmanlı Dönemi) BECC
(Osmanlı Dönemi) KEV'
(Osmanlı Dönemi) FAT'E
(Osmanlı Dönemi) TERR
(Osmanlı Dönemi) LEMK
(Osmanlı Dönemi) SAMM
(Osmanlı Dönemi) DAKK
(Osmanlı Dönemi) HEBC
(Osmanlı Dönemi) LEHT
(Osmanlı Dönemi) VELS
(Osmanlı Dönemi) ŞİLAK
(Osmanlı Dönemi) NESG
(Osmanlı Dönemi) MAHN
(Osmanlı Dönemi) FESA
yerleştirmek
(Osmanlı Dönemi) TECYİF
(Osmanlı Dönemi) TA'N
(Osmanlı Dönemi) LEFH
(Osmanlı Dönemi) SALK
(Osmanlı Dönemi) HAL'
(Osmanlı Dönemi) NAKR
(Osmanlı Dönemi) LEHZ
baltayı taşa vurmak
(Ev ile ilgili) Pot kırmak
baltayı taşa vurmak
(Ev ile ilgili) Farkında olmadan birine dokunacak söz söylemek
VURMA
Vurmak işi
vurmak
Favoriten