vuran

listen to the pronunciation of vuran
Türkisch - Englisch
striking
pulsatory
percussive
hislerini açığa vuran
demonstrative
topa vuran oyuncu
batter

The umpire called the batter out. - Hakem topa vuran oyuncuya seslendi.

Tom is a very good batter. - Tom çok iyi bir topa vuran oyuncu.

vur
struck

The boxer struck his opponent hard. - Boksör rakibine sert vurdu.

Lightning struck the tower. - Yıldırım kuleyi vurdu.

vur
{f} shot

They were ready to run the risk of being shot by the enemy. - Onlar düşman tarafından vurulma riskini göze almaya hazırdılar.

Benjamin shot a bear with a rifle. - Benjamin, bir ayıyı tüfekle vurdu.

vur
{f} smitten

Dan was immediately smitten with Linda. - Dan hemen Linda'ya vuruldu.

He was smitten with your mother. - O senin annene vurulmuş.

vur
{f} pounding

My heart is pounding so hard it feels like it's going to explode. - Kalbim o kadar çok sert vuruyor ki patlayacakmış gibi geliyor.

Tom started pounding on the door. - Tom kapıya vurmaya başladı.

vur
{f} slap
vur
{f} hit

If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game. - Zamanında vuruş olmasaydı, bizim takım oyunu kaybetmiş olurdu.

A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today. - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.

vur
{f} beating

I saw him beating the animal. - Onun hayvana vurduğunu gördüm.

The rain is beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyor.

vur
{f} batting

He has a high batting average. - Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.

vur
{f} flick
vur
{f} knock

Tom knocked Mary down. - Tom Mary'ye vurup yere serdi.

I heard a knock at the door. - Kapıda bir vurma sesi duydum.

vur
{f} thwack
vur
{f} striking

It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen. - Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.

vur
{f} clout
vur
{f} smote
vur
{f} swipe
vur
{f} beaten

I've never beaten Tom. - Ben hiç Tom'a vurmadım.

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

vur
{f} thump
vur
{f} hitting

Tom didn't blame Mary for hitting John. - Tom, John'a vurduğu için Mary'yi suçlamadı.

I saw Tom hitting Mary. - Tom'un Mary'ye vurduğunu gördüm.

vur
{f} sock
kıyıya vuran enkazla geçinen kimse
beachcomber
kıyıya vuran köpüklü dalgalar
surf
kıyıya vuran süprüntü
wash
kıyıya vuran yosun
wrack
sahile vuran dalga
beachcomber
sert vuran kimse
slogger
sert vuran oyuncu
slugger
sırrı açığa vuran kimse
telltale
topa vuran oyuncu
batsman
vur
whacked

Tom whacked the dog with his cane. - Tom bastonu ile köpeğe vurdu.

vur
whacking
vur
battering
vur
{f} beat

The rain beats against the window pane. - Yağmur pencere camına vuruyor.

Why did your father beat you? - Neden baban sana vurdu?

vuran
Favoriten