Mağaza tıka basa dolu.
- The store is jam-packed.
Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.
- The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin.
Tom her şeyi valizine tıktı.
- Tom crammed everything into his suitcase.
Çocuk bütün elbiselerini çantaya tıktı.
- The boy crammed all his clothes into the bag.