vigorous; effective; forcible; powerful

listen to the pronunciation of vigorous; effective; forcible; powerful
Englisch - Türkisch

Definition von vigorous; effective; forcible; powerful im Englisch Türkisch wörterbuch

strong
güçlü

Türkiye, Yunanistan'dan daha güçlüydü. - Turkey was stronger than Greece.

Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır. - Everyone has both strong and weak points.

strong
{s} sert

Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı. - Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.

Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert. - Tom's drink is stronger than yours or mine.

strong
kesin (görüş)
strong
muazzam
strong
mukavemetli

Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir. - Cardboard is stronger than paper.

strong
yaman
strong
{s} ağır

Açlık en ağır sorunlardan biridir. - Hunger is one of the strongest griefs.

Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü? - Is this ladder strong enough to bear my weight?

strong
(içki/sigara/vb.) sert
strong
şiddetli

Tom'un Mary'ye olan yoğun ilgisi, bende şiddetli bir kıskançlık hissi uyandırdı. Ama belli etmedim. - Tom's strong interest in Mary provoked my jealousy. But I managed to conceal.

Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler. - They began with a strong attack against the enemy.

strong
ağır kokulu
strong
metin
strong
sağlam

Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun? - Do you think this rope is strong enough?

Ahır küçüktü ama sağlamdı. - The barn was small, but it was strong.

strong
{s} istikrarlı

İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti. - The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.

O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur. - He speaks English with a strong German accent.

strong
(zarf) güçlü olarak, kuvvetle, şiddetle
strong
{s} keskin
strong
{s} istekli

O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi. - He was honest, strong, and willing to make decisions.

strong
{s} alkollü
strong
temeli sağlam
strong
{s} şiddetli (rüzgâr/darbe)
strong
{s} iradeli

O ürkek görünüyor, ama o aslında iradeli bir kişidir. - She seems timid, but she's actually a strong-willed person.

Mary çok iradeli bir kadın. - Mary is a very strong-willed woman.

Englisch - Englisch
strong
vigorous; effective; forcible; powerful
Favoriten