Fortunately, Tom didn't die in the accident.
- Bereket versin ki Tom kazada ölmedi.
Fortunately they had no storms on the way.
- Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
I will give you this book.
- Bu kitabı sana vereceğim.
Give me something to do.
- Bana yapacak bir şey ver.
The export of arms was not allowed.
- Silah ihracatına izin verilmedi.
Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback.
- İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..
I give you five minutes to resolve this issue.
- Sana bu problemi çözmen için beş dakika veriyorum.
Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets?
- Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?
Allen was given a problem that was impossible to solve.
- Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
- Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
- Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
- Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
My uncle gave me a present.
- Amcam bana bir hediye verdi.
She gave him a clock.
- O, ona bir saat verdi.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.
That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine!
- Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!
God damn it in küfür etmeden söylenişi.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
He'll be granted American citizenship.
- Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.
Luckily, the weather was good.
- Bereket versin ki hava iyiydi.
The guests have arrived early, but luckily I had already finished cooking.
- Misafirler erken geldi, ama bereket versin ki ben zaten yemek yapmayı bitirmiştim.
Happily, the workaholic did not die.
- Bereket versin ki, işkolik ölmedi.
Happily, everyone rescued from the sea are alive and well.
- Bereket versin ki, denizden kurtarılan herkes hayatta ve iyi.
She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty.
- O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.
Tom thought about reaching for his gun, but decided not to.
- Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.
I am very happy to see you.
- I'm very glad to see you.
I am very happy to see you.
- I am very glad to see you.
Bu sözlük en son sürüm değil.
- This dictionary isn't the most recent version.
Bu kitabın hem sert hem de yumuşak kapak sürümleri mevcuttur.
- The book is available in both hard and soft-cover versions.