O gün görülen bir dolunaydı.
- It was a full moon that was seen that day.
Görülen bir şey, asla görülmemiş gibi olmaz.
- What has been seen can not be unseen.
Onunla görülmek istemiyorum.
- I don't want to be seen with him.
Tom, Mary'yle görülmek istemiyordu.
- Tom didn't want to be seen with Mary.
Filmi daha önce gördüğüm için televizyonu kapattım.
- I turned off the TV because I had seen the movie before.
Mikroplar sadece bir mikroskop yardımıyla görülebilir.
- Germs can only be seen with the aid of a microscope.
Ben camı kırarken görüldüm.
- I was seen to break the window.
Eylemciler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.
- The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil.