verimli

listen to the pronunciation of verimli
Türkisch - Englisch
fertile

Agriculture is developed in the most fertile lands of the region. - Tarım, bölgenin en verimli alanlarında gelişmiştir.

The settlers learned that the land in the valley was fertile. - Göçmenler vadideki toprağın verimli olduğunu öğrendiler.

fruitful

We've had very fruitful discussions. - Çok verimli görüşmeler yaptık.

Be fruitful and multiply. - Verimli olun ve çoğalın.

productive

The year you spent in Germany was very productive for you. - Almanya'da geçirdiğin yıl senin için çok verimliydi.

Name-calling is never productive. - İsim takarak insanları küçümsemeye çalışmak hiç verimli değildir.

efficient

I hope I am very efficient. - Ben çok verimli olduğumu umuyorum.

As people get older, their brain cells become less efficient. - İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.

abundant

The tree is abundant in fruit. - Ağaç meyve bakımından verimlidir.

The tree is abundant in fruit. - Ağaç meyvece verimlidir.

effective
efficiently

Tom is a good employee. He gets things done quickly and efficiently. - Tom iyi bir çalışandır. O işleri hızlı ve verimli bir şekilde yaptırır.

John runs the family business very efficiently. - John aile şirketini çok verimli bir şekilde işletiyor.

(Ticaret) profitable
teem
rank
grateful
sweet
bonanza
producing
prolific

My friends say I'm a prolific writer, but I haven't written anything for months. - Arkadaşım verimli bir yazar olduğumu söylüyor ama aylardır herhangi bir şey yazmadım.

copious
generous
loamy
procreative
pregnant
fecund
productive, fertile, rich; profitable, fruitful; prolific, productive
productive; fruitful
economical
exuberant
rich

The basin of a river usually has rich farmland. - Bir nehir havzasının genellikle verimli tarım arazileri vardır.

fat

My father wants an efficient assistant to help him. - Babam ona yardım etmesi için verimli bir asistan istiyor.

yielding
high speed
(Hukuk) productive, fruitful, productivity
procreant
lush
thrifty
fructiferous
effi
effecient
fertilized
plentiful
fructuous
verimli toprak
loam
verim
yield

The bad weather will affect the yield. - Kötü hava verimi etkileyecek.

We had extremely good yields this year. - Bu yıl son derece iyi verimimiz vardı.

verimli biçimde
efficiently
verimli bir şekilde
productively
verimli bir şekilde
plentifully
verimli bir şekilde
efficiently

John runs the family business very efficiently. - John aile şirketini çok verimli bir şekilde işletiyor.

Tom is a good employee. He gets things done quickly and efficiently. - Tom iyi bir çalışandır. O işleri hızlı ve verimli bir şekilde yaptırır.

verimli hale gelme
fertilization
verimli olma durumu
fertility
verimli toprak
rich soil
verimli olmak
To efficiently
verimli arazi
(Tarım) fertile land
verimli arazi
(Tarım) fruitful land
verimli besleme
(Otomotiv) efficiency-booster
verimli bir biçimde
voluminously
verimli ekin
good cropper
verimli hale gelmek
become efficient
verimli hale getirme
improvement
verimli hale getirmek
make productive
verimli iş günleri
(Askeri) effective working days
verimli kullanım
productive usage
verimli kılmak
fertilize
verimli yapmak
fecundate
verimli çalışmak
work effectively
verimli çalışmak
work efficiently
verimli çalışmak
work productively
verim
efficiency

Regulations harm efficiency. - Düzenlemeler verimliliğe zarar verir.

Families and companies across America are improving the energy efficiency of their homes and businesses with help from ENERGY STAR in ways that cost less and help the environment. - Amerika genelinde aileler ve şirketler daha az maliyet ve çevreye yardımcı yollarla ENERGY STAR yardımıyla evlerinin ve işletmelerinin enerji verimliliği geliştiriyorlar.

(bitki) verimli
lush
verim
debit
verim
thruput
verim
returns
verim
product

The new production process achieves a high yield. - Yeni üretim süreci, yüksek verim elde eder.

Name-calling is never productive. - İsim takarak insanları küçümsemeye çalışmak hiç verimli değildir.

verim
(Tarım) growing crops
verim
rendement
verim
(Ticaret) return
verim
performance
verimli toprak
fertile land
verimli toprak
pay dirt
verim
output
verim
turnout
verim
delivery
verim
outturn
verim
output, product, yield
verim
yield, output, production
verim
richness
verim
effect
verim
feat
verim
capacity
verim
crop
verim
make

An efficient FBI agent does not make any bones about carrying out his duties. - Verimli bir FBI ajanı görevlerini yürütme hakkında bir şey söylemiyor.

verim
rating
verim
run

John runs the family business very efficiently. - John aile şirketini çok verimli bir şekilde işletiyor.

verim
eficiency
yeterince verimli
fertile enough
Türkisch - Türkisch
Kendisinden beklenen sonucu veren, semereli
Verimi iyi ve bol olan, randımanlı, mahsuldar, mümbit, müsmir
Kendisinden beklenen sonucu veren, semereli: "Eğer bu beğeniş ve güven gerçek bilgi ve ihtisasa dayansaydı şüphesiz daha sağlam, daha verimli olurdu."- R. H. Karay. Çok yazan, velut: "Sonra, sahiden verimli bir de kalemi var!"- Y. Z. Ortaç
Çok yazan, velût
(Hukuk) MÜNBİT
zengin
randımanlı
rantabl
semereli
vergili
cömert
VERİM
(Hukuk) Prodüktivite; üretim yoluyla elde edilen sonuç
Verim
randıman
Verim
(Hukuk) PRODÜKTİVİTE
Verimli toprak
bitek
verim
Ortaya çıkan, istenilen, beklenilen sonuç, semere
verim
Ortaya çıkan, istenilen, beklenilen sonuç, semere: "Nil, kendisini hayalinin eşsiz verimine kaptırmış, neler düşünüyor, ne tablolar çiziyor, ne oyunlar ve ne yalanlar hazırlıyor."- R. H. Karay
verim
Çalıştırılan, işletilen, bakılan bir şeyin verdiği sonuç veya bu sonucun niceliği, mahsul, randıman
verimli
Favoriten