verilen

listen to the pronunciation of verilen
Türkisch - Englisch
(Bilgisayar) issued to
given

Tom drank the water that he was given. - Tom ona verilen suyu içti.

She has a rare given name. - Nadir verilen bir adı var.

(Ticaret) imputed
(Bilgisayar) issued
specified
endowed
verilen ad
(Bilgisayar) given name
verilen avanslar
(Ticaret) advances to suppliers
verilen avanslar
(Ticaret) advance payments
verilen hediye
(Bilgisayar) gift given
verilen hizmet
service provided
verilen yetki
(Ticaret) authorization
verilen zarar
(Ticaret) injury
verilen önem
emphasis
verilen önem
importance given
verilen baş harfler
(Bilgisayar) issued initials
verilen başlık
(Bilgisayar) issued title
verilen cezalar
(Kanun) sentences given
verilen değer
(Ticaret) value parted with
verilen dosya
(Bilgisayar) file to export
verilen görev
(Politika, Siyaset) entrusted task
verilen görev
the duty imposed
verilen görevler
(Hukuk) entrusted tasks
verilen hak
the right granted
verilen hak
the right given
verilen hak
given right
verilen haklar
given rights
verilen ilçe
(Bilgisayar) issued state
verilen izin
granted permission
verilen krediler
(Askeri) credits issued
verilen neden yok
(Bilgisayar) no reason given
verilen sipariş avansları
(Ticaret) advances given to suppliers
verilen süre
(Politika, Siyaset) prescribed time
verilen tanıma uymak
(deyim) answer to the description of
verilen yetkiye ait
(Kanun) delegatory
verilen çek ve ödeme emir
(Ticaret) checks drawn and money orders
verilen şehir
(Bilgisayar) issued city
veresiye verilen şey için koyulan işaret
chalk
vezir tarafından verilen
vizierial
ver
give

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

Give it to me, please. - Onu bana ver, lütfen.

ödül olarak verilen
prize
elden ele verilen pas
(Spor) handoff
emre verilen birlik
(Askeri) attached unit
haçlı seferleri zamanında müslümanlara verilen ad
Saracen
izin verilen
(Bilgisayar) permitted

I wasn't the only one who was permitted to do that. - Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.

izin verilen
(Bilgisayar) allow

That's the last gift you are allowed to give to Tom. - Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.

I wasn't the only one who was allowed to do that. - Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.

izin verilen
allowed

That's the last gift you are allowed to give to Tom. - Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.

I wasn't the only one who was allowed to do that. - Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.

kral veya eşine verilen unvan
majesty
lehine ipotek verilen kişi
(Ticaret) mortgagee
rehin verilen
(Kanun) pawn
ver
(Bilgisayar) export

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

ver
(Bilgisayar) issue

Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets? - Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?

I can't answer this question. I don't know anything about those issues. - Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

ver
(Bilgisayar) export as
yarışmacıya verilen ödül
trophy
ver
{f} given

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

Television is a very important medium for giving information. - Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.

The object flew away to the south, giving out flashes of light. - Nesne, yanıp sönen ışıklar vererek, güneye doğru uçtu.

ver
gave

My uncle gave me a present. - Amcam bana bir hediye verdi.

She gave him a watch. - O, ona bir saat verdi.

ver
{f} grant

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine! - Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!

ver
bring forth
alageyiğin erkeğine verilen ad
The name given to the male fallow deer
düğünün ertesi günü verilen yemek
The day after the wedding dinner
eskiden ısparta'da halk meclisine verilen ad
The name given to the popular assemblies used in Isparta
haber verilen nesne
news of data objects
hint iran dil grubuna verilen ad
Indian name given to the Iranian language group
iskambilde sinek işaretine verilen bir başka ad
another name given to the point of playing fly
iskambildeki karo rengine verilen bir başka ad
Playing another name given to the tile color
ispanya kökenli yahudilere verilen ad
Spanish origin, the name given to Jews
japon buda rahiplerine verilen ad
The name given to prune Japanese monk
kırım hanlarının veliahtlarına verilen isim
the name given to the Crown Inn carnage
otçul hayvanlara verilen genel ad
general name given to herbivorous animals
ver
granted

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

(verilen) en yüksek miktar
(Konuşma Dili) top dollar
Avrupa Parlamentosuna verilen dilekçeler
(Hukuk) petitions to the European Parliament
acele verilen karar
snap decision
adak olarak verilen
votive
anında verilen haber
running account
askerlere verilen yiyecek ve kalacak yer
subsistence
avans olarak verilen ücret
(Ticaret) advance wages
ayrılma anında biniciye verilen içki
stirrup cup
bahçede verilen davet
garden party
bir kerede verilen ilaç
dosage
bireysel elektronik harp ve komuta ve kontrol harp projelerine verilen değişitil
(Askeri) tailored analytic intelligence support to individual electronic warfare and command and control warfare projects
büfe içiminde verilen hafif yemek
buffet
cevaba verilen cevap
rejoinder
ceza olarak verilen görev
penal duty
delikli kartla verilen giriş
(Elektrik, Elektronik) card input
değer verilen birinin hamurundaki bozukluk
feet of clay
dinleyici telefonlarına yer verilen program
call in
diğer sınıflara verilen Kara Kuvvetleri desteği
(Askeri) Army support to other services
düşüne taşına verilen kararlar
second thoughts
ertelenen maç için seyirciye verilen bilet
rain check
evde yapılmak üzere verilen
homework
eve parça başı ücretle verilen
outwork
gıyapta verilen karar
(Hukuk) judgement given in absentia
haber verilen
heralded
haraç olarak verilen
tributary
hayvanlara verilen yemek artığı
hog wash
hediye olarak verilen
complimentary
ilaçmış gibi verilen fonksiyonsuz madde
placebo
izin verilen
authorized
izin verilen ikmal listesi; takım adalar deniz şeridi; anahtar yer bulma yönlend
(Askeri) allowable supply list; archipelagic sea lane; assign switch locator (SL) routing; authorized stockage list (Army)
iş bu antlaşma ile verilen yetkiler
(Hukuk) powers which are conferred upon it by this treaty
işbu antlaşma tarafından kendisine verilen yetkilerin sınırları içinde
(Hukuk) within the limits of the powers conferred by this treaty
işin verilen sürenin sonuna kadar süreceği teorisi
Parkinson's law
kiraya verilen küçük arazi
allotment
komisyon tarafından kendisine verilen görevler
(Hukuk) tasks assigned to it by the commission
memnuniyetle verilen
ungrudging
niyet mektubu (imf'e verilen)
(Ticaret) letter of intent
okulda verilen yemek
school treat
rehin verilen vesaik
(Ticaret) pledged documents
rehin verilen şey
pledged article
rehine verilen şey
(Ticaret) pledged article
reçete ile verilen
ethical
reçete ile verilen
ethic
reçete ile verilen
with prescription
satılmaması koşuluyla verilen mülk
entail
seyirci telefonlarına yer verilen program
call in
sonuncuya verilen ödül
wooden spoon
sonuncuya verilen ödül
booby prize
söz verilen kimse
promisee
söz verilen şey
jam tomorrow
teminât verilen kimse
warrantee
toptan verilen tahsisat
(Ticaret) lump sum appropriation
toptan verilen ödenek
(Ticaret) lump sum appropriation
vasiyetname ile verilen
testamentary
ver
seise
ver
favourwith
ver
reach

Tom thought about reaching for his gun, but decided not to. - Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

ver
cede
vicdan emriyle verilen para
(Kanun) conscience money
vicdanını rahatlatmak için verilen para
conscience money
yargılamadan verilen hüküm
prejudgment
yargılamadan verilen hüküm
prejudgement [Brit.]
yayın arasında verilen haber
news flash
yeminle verilen
swore
zarara uğratmak için verilen hediye
greek gift
çeliğe verilen su
temper
ödeme emri verilen krediler
(Hukuk) appropriations
ödünç verilen şey
loan
ölüm döşeğindekine verilen aşai rabbani
viaticum
ölüm sonrası verilen ödül
(Askeri) posthumous award
övgü olarak verilen
complimentary
Türkisch - Türkisch

Definition von verilen im Türkisch Türkisch wörterbuch

VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
Englisch - Türkisch

Definition von verilen im Englisch Türkisch wörterbuch

ver
(Bilgisayar) sürüm

Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım. - I just bought the latest version of this MP3 player.

Bu kitabın hem sert hem de yumuşak kapak sürümleri mevcuttur. - The book is available in both hard and soft-cover versions.

verilen
Favoriten