Şimdi üç yıldır İngilizce eğitimi almaktayız.
- We have been studying English for three years now.
Bu hafta sonu bir araba almak zorundayım.
- I have to buy a car this weekend.
Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.
- You have to let me talk to her.
Gitmene izin vermek zorundayım.
- I have to let you go.
Tom'un o hakkı elde etmek için sadece bir şansı olacak.
- Tom will have only one chance to get that right.
Yaptığını sandığım başarı türünü elde etmek istiyorsan, öyleyse daha çok çalışmak zorunda kalacaksın.
- If you want to achieve the kind of success that I think you do, then you'll have to study harder.
Yarına kadar görevi gözden geçirmek zorundayım.
- I have to go through the task by tomorrow.
Tom ile birkaç dakika yalnız geçirmek istiyorum.
- I'd like to have a few minutes alone with Tom.
Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
- We have to stop him from drinking any more.
Bir fincan kahve daha içmek istiyorum.
- I'd like to have another cup of coffee.
Windows ile eklentilere sahip olmak zorundasın,yoksa o dosyalarını okumaz.
- With Windows, you have to have extensions or it won't read your files.
Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
- It must be nice to have friends in high places.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
- I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
- If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
Mezun olmak için yeterli kredim yok.
- I don't have enough credits to graduate.
Ben hile yapma niyetim yok. Konu ne?
- I have no intention of cheating. What's the point?
Ben ne zaman hile yaptım?
- When have I ever cheated?
Tom'un kabul etmekten başka hiç bir seçeneği olmayacak.
- Tom will have no choice but to agree.
Tom'dan yardım isteme konusunda biraz tereddütlü olduğumu kabul etmek zorundayım.
- I have to admit I'm a little hesitant about asking Tom for help.
Siyasal etkinlikte bulunmak için zamanım yok.
- I have no time to engage in political activity.
Son zamanlarda, ekonominin hızla geliştiğine dair sinyaller bulunmaktadır.
- Recently, there have been signs that the economy is picking up steam.
Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
- If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Do you have the most recent version of this software?
- Verfügen Sie über die neueste Version dieses Programms?
If you do not have this program, you can download it now.
- Wenn Sie nicht über dieses Programm verfügen, können Sie es jetzt herunterladen.