Tom has all but given up.
- Tom neredeyse vazgeçti.
I've given up eating meat.
- Et yemekten vazgeçtim.
I tried to do my homework, but I didn't really know how to do it, so I gave up.
- Ev ödevimi yapmaya çalıştım, fakat nasıl yapacağımı gerçekten bilmiyordum, bu yüzden vazgeçtim.
They gave up their plan to climb Mt. Fuji.
- Fuji Dağına tırmanma planlarından vazgeçtiler.
We cannot dispense with the rainforests.
- Biz yağmur ormanlarından vazgeçemeyiz.
It seems unlikely that any society could completely dispense with myths.
- Herhangi bir toplumun efsanelerinden tamamen vazgeçebilmesi olası görünmüyor.
The king was forced to abdicate.
- Kral tahttan vazgeçmeye zorlandı.
He renounced smoking and drinking.
- O, sigara ve içki içmekten vazgeçti.
He renounced the ownership of the land.
- Arazinin mülkiyetinden vazgeçti.
Jefferson was not ready to give up his plan.
- Jefferson planından vazgeçmeye hazır değildi.
He is too proud to give up.
- O vazgeçemeyecek kadar çok gururludur.
Tom had to forgo his morning swim, on account of it being too cold.
- Tom çok soğuk olduğu için sabah yüzmesinden vazgeçmek zorunda kaldı.