He will be in London at this time tomorrow.
- O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.
He will be talking with his family at this time tomorrow.
- Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
I put in an hour of jogging before I go to school.
- Ben okula gitmeden önce bir saatlik koşuya vakit ayırdım.
I spent a lot of time here when I was a kid.
- Ben bir çocukken burada çok vakit harcadım.
Tom and Mary spent a lot of time together when they were kids.
- Tom ve Mary çocukken birlikte çok vakit geçirdiler.
She killed time reading a magazine while she waited.
- Beklerken, dergi okuyarak vakit geçirdi.
We haven't really spent time with each other for a while.
- Bir süredir gerçekten birbirimizle vakit geçirmedik.
Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
- Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.
- Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.