It's against my rules to compromise.
- Uzlaşmak benim kurallarıma aykırıdır.
We have no choice but to compromise.
- Uzlaşmaktan başka seçeneğimiz yok.
Reconciliation among religions is the foundation of world peace.
- Dinler arasındaki uzlaşma dünya barışının temelidir.
We tried to come to a compromise with them.
- Onlarla uzlaşmaya çalıştık.
Many leaders supported the compromise.
- Birçok lider uzlaşmayı destekledi.
After much negotiation, the two sides in the dispute reached a compromise.
- Görüşmelerden sonra iki taraf, anlaşmazlık konusunda bir uzlaşmaya vardılar.
Dan and Linda reconciled.
- Dan ve Linda yeniden uzlaştı.
Sami and Layla decided to reconcile.
- Sami ve Leyla uzlaşmaya karar verdiler.
Sami had no intention of reconciling with Layla.
- Sami'nin Leyla ile uzlaşmak gibi bir niyeti yoktu.
Sami had no intention of reconciling with Layla.
- Sami'nin Leyla ile uzlaşmak gibi bir niyeti yoktu.
We're all in agreement about that.
- Bu konuda hepimiz uzlaşma içindeyiz.
We need to come to an agreement.
- Uzlaşmamız gerekiyor.