I had to wait until Tom was asleep.
- Tom uyuyana kadar beklemem gerekti.
Mary had been waiting till her child fell asleep.
- Mary çocuğu uyuyana kadar bekliyordu.
I saw a sleeping dog.
- Uyuyan bir köpek gördüm.
The baby sleeping in the baby carriage is as cute as an angel.
- Bebek arabasında uyuyan bebek, bir melek kadar sevimli.
Mount Kilimanjaro is a dormant volcano located in Tanzania.
- Kilimanjaro, Tanzanya'da bulunan ve uyuyan bir yanardağdır.
At the end of the sleep the dormant awakes.
- Uykunun sonunda uyuyan uyanır.
I only slept for three hours.
- Ben sadece üç saat uyudum.
I can't take it anymore! I haven't slept for three days!
- Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!
We must sleep at least seven hours a day.
- Günde en az yedi saat uyumak zorundayız.
It seems that the children will have to sleep on the floor.
- Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.
I usually have a kip on Sundays.
- Pazar günleri genellikle uyurum.
My mother has a kip every afternoon.
- Annem her öğleden sonra uyur.
Once upon a time, there was a man and his wife. They had no house. They were living in the fields and sleeping at the foot of a tree.
- Vaktiyle bir adam ve karısı vardı. İçinde oturacak evleri yoktu. Tarlalarda yaşıyorlardı ve bir ağacın dibinde uyuyorlardı.
This room is not suitable for sleeping.
- Bu oda uyumak için uygun değil.
Tom couldn't get to sleep last night.
- Tom dün gece uyuyamadı.
I have to get to sleep! I've got classes tomorrow.
- Uyumalıyım! Yarın derslerim var.