uygunluk

listen to the pronunciation of uygunluk
Türkisch - Englisch
suitability
convenience
conformity

We're dying from conformity. - Biz uygunluktan ölüyoruz.

Some people prefer conformity, while others seek novelty. - Diğerleri yenilik ararken, bazı insanlar uygunluk tercih eder.

relevance
coherence
favourableness
aptitude
(Askeri) consistency
accurately
propriety
coincidence
aptness
reasonableness
meetness
(Biyokimya) fitting
favorableness
fidelity
agreeableness
relevant
fit

You can apply for a physical fitness test regardless of your age. - Sen yaşına bakılmaksızın bir fiziksel uygunluk testi için başvuruda bulunabilirsin.

fairness
advisability
acceptability
congeniality
comeliness
appropriateness, suitability; fittingness, seemliness
(Hukuk) accord, conformity, coherence, compatibility, consistency
conformation
convenience; favorableness
concord
appropriateness, fitness; agreeableness, favourableness; suitability, convenience
compatibility
handiness
coherency
congruity
gram. agreement
accordance
appositeness
adequacy
harmoniousness
adaptation
(Mukavele) compliance
congruency
correct
consonance
concordance
conformability
correspondence
pertinence
fittingness
congruence
pertinency
congruousness
timeliness
conformance
properness
patness
eligibility
advisableness
likeliness
felicity
appropriateness
accord
harmony
adequateness
suitableness
conformities
availability
{i} seemliness
{i} sufficiency
yasaya uygunluk
legality
uygun
proper

The iPad would be a perfect solution for me if it could properly display web pages with Flash content. - IPad Flash içeriği ile web sayfalarını uygun şekilde görüntüleyebilseydi, benim için mükemmel bir çözüm olurdu.

Tom is the proper boy for the job. - Tom iş için uygun çocuktur.

uygun
suitable

This room is not suitable for sleeping. - Bu oda uyumak için uygun değil.

This book is suitable for beginners. - Bu kitap yeni başlayanlar için uygundur.

uygun
{s} favorable

The weather seemed favorable for the test flight. - Hava test uçuşu için uygun görünüyordu.

Our ship sailed by favorable wind. - Gemimiz uygun rüzgarla denize açıldı.

uygun
fit

This ship is not fit for an ocean voyage. - Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.

A nervous person will not be fit for this job. - Sinirli bir kişi bu iş için uygun olmaz.

uygun
convenient

This place isn't convenient for public transportation. - Bu yer, toplu taşıma araçları için uygun değildir.

Our house is conveniently located. - Evimiz uygun şekilde konumlanmıştır.

uygunluk belgesi
certificate of conformity
uygunluk belgesi
(Tıp) certificate of compliance
uygunluk belgesi
(Ticaret) certificate of suitability
uygunluk belgesi
(Tıp,Ticaret) conformity certificate
uygunluk deneyi
(İnşaat) conformity test
uygunluk derecesi
(Askeri) fidelity
uygunluk değerlendirmesi
(İnşaat) evaluation of conformity
uygunluk içinde
(Kanun) in conformity with
uygunluk kontrolü
eligibility check
uygunluk sağlama
(Askeri) reconciliation
uygunluk testi
compliance test
uygunluk beyanı
declaration of conformity
uygunluk bildirimi
declaration of conformance
uygunluk denetimi
(Bilgisayar,Teknik) reasonableness check
uygunluk denetimi
(Ticaret) conformity auditing
uygunluk değerlendirme ve belgelendirme kuruluşları
(Hukuk) conformity assessment and certification bodies
uygunluk değerlendirme yapıları
(Hukuk) conformity assessment structures
uygunluk görüşü
(Hukuk) assent
uygunluk gözetimi
(Ticaret) conformity surveillance
uygunluk güvencesi
(Ticaret) assurance of conformity
uygunluk kanıtı
(Ticaret) proof of conformity
uygunluk kriterleri
conformity criteria
uygunluk markası
(Ticaret) mark of conformity
uygunluk taahhütnamesi
(Ticaret) undertaking of compliance
uygunluk taahhütnamesi
(Ticaret) declaration of conformity
uygunluk tecrübesi
(Askeri) adaptability test
uygunluk varsayımı
(Ticaret) presumption of conformity
uygun
{s} correct

It's dangerous to assume that all of the sentences in the Tatoeba Corpus are correct and suitable for language study. - Tatoeba külliyatındaki tüm cümleleri, dil eğitimi için doğru ve uygun saymak tehlikelidir.

uygun
available

It is difficult to find a porter who is available in this railroad station. - Bu demiryolu istasyonunda uygun bir hamal bulmak zordur.

I'm afraid I'm not available. - Maalesef uygun değilim.

uygun
acceptable
uygun
likely

That's hardly likely. - Bu neredeyse hiç uygun değil.

uygun
reasonable
uygun
{s} favourable

This is the most favourable period for travelling in Russia. - Bu, Rusya'da seyahat etmek için en uygun dönemdir.

uygun
well matched
uygun
adequate

Sadly, Noah's ark was not an adequate environment for dragons, dinosaurs and unicorns. - Ne yazık ki, Nuh'un gemisi ejderhalar, dinozorlar ve tek boynuzlular için uygun bir ortam değildi.

I'm not stupid enough to climb a mountain in the winter without first making adequate preparations. - Kışın, önceden uygun hazırlık yapmadan bir dağa tırmanacak kadar aptal değilim.

uygun
due

Tom isn't due here till 2:30. - Tom 2.30'a kadar burada uygun değil.

uygun
logical

Turkish is a very regular and logical language. - Türkçe çok kurallı ve mantığa uygun bir dil.

uygun
appropriate for
uygun
uniformity
uygun
harmonious
uygun
relevant

Is your religion relevant on Mars? - Senin dinin Mars'a uygun mu?

Your question is not relevant to the subject. - Sorun konuya uygun değil.

uygun
advisable

Precautions may be advisable. - Önlemler uygun olabilir.

uygun
(Biyokimya) optimum
uygun
{s} decent

I think it's time for me to buy a decent camera. - Sanırım uygun bir kamera almamın zamanıdır.

Get yourself a decent suit. - Kendinize uygun bir takım elbise alın.

uygun
wellmatched
uygun
{s} pertinent

He asked a few pertinent questions. - O birkaç tane uygun soru sordu.

Do you think this is pertinent? - Bunun uygun olduğunu düşünüyor musun?

uygun
{s} cool

You can reduce your home's heating and cooling costs through proper insulation and air sealing techniques. - Evinizin ısıtma ve soğutma maliyetlerini uygun yalıtım ve hava sızdırmazlık teknikleri yoluyla azaltabilirsiniz.

uygun
{s} fitting

That piece of furniture is not fitting for the living room. - Bu mobilya parçası oturma odası için uygun değil.

Tom has trouble fitting in. - Tom'un uygun olma sorunu var.

uygun
fair enough
uygun
feasible

Tom's story was not very feasible. - Tom'un hikayesi pek uygun değildi.

fiziki uygunluk
(Askeri) physical fitness
fiziksel uygunluk
(Tıp) physical fitness
tipe uygunluk
(Ticaret) conformity to type
toplumsal uygunluk
(Tıp) social convention
uygun
match
uygun
matched
uygun
fitted

Tom is fitted to become a businessman. - Tom bir iş adamı olmak için uygundur.

uygun
applicative
uygun
toward
uygun
amenable
uygun
strategic
uygun
proportionate
uygun
agreeable to
uygun
conforming
uygun
concurrence
uygun
meet

Tom is looking for a suitable place to hold the meeting. - Tom toplantıyı düzenlemek için uygun bir yer arıyor.

We could meet downtown. Would that be convenient for you? - Şehir merkezinde buluşabiliriz. Bu sizin için uygun olur mu?

uygun
concurrently with
uygun
likely for
uygun
decorous
uygun
opportune

You have come at an opportune time. - Uygun bir zamanda geldiniz.

uygun
timely
uygun
sufficient
uygun
agree

They agreed to elect him as president. - Onu başkan olarak seçmeyi uygun buldular.

Are you agreeable to our plan? - Bizim planımız için uygun musun?

uygun
in good taste
uygun
corresponding
uygun
normal
uygun
befitting
uygun
comparative
uygun
approbatory
uygun
presentable
uygun
step
uygun
popular
uygun
right

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

He is the right man for the job. - O, iş için uygun adamdır.

uygun
in tune
uygun
open
uygun
concurrent
uygun
(Ticaret) admissible
uygun
approbative
uygun
savoury
uygun
(Politika, Siyaset) realistic
uygun
nicely proportioned
uygun
okay

Is this water okay to drink? - Bu su, içmek için uygun mu?

I'm a vegetarian, so I'd rather not have meat, if that's okay. - Ben bir vejetaryenim, eğer uygunsa et yemeği tercih etmem.

uygun
keen
uygun
all right
uygun
good

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

No one gave him a good chance. - Kimse ona uygun bir fırsat tanımadı.

uygun
optimal
uygun
savory
uygun
in step with
uygun
suited

Earth is perfectly suited for life. - Dünya yaşam için son derece uygundur.

Tom and Mary seem to be suited for each other. - Tom ve Mary birbirleri için uygun görünüyorlar.

uygun
fairly
uygun
suitable for
uygun
in step
uygun
tailor-made
uygun
(Kanun) warrantable
uygun
qualified
uygun
suited to

That would've suited Tom. - O, Tom'a uygun olurdu.

His old-fashioned ideas are not suited to the world. - Onun eski moda fikirleri dünyaya uygun değil.

uygun
likelier
uygun
congruous
uygun
cut out for sth
uygun
apposite
uygun
agreeable

Are you agreeable to our plan? - Bizim planımız için uygun musun?

uygun
propitious
uygun
commensurate
uygun
concordant
uygun
expedient
uygun
compatible with
uygun
well

Mary is always well-groomed and fashionably dressed. - Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun olarak giyimlidir.

uygun
conformable
uygun
appropriate

Tom thought what Mary was wearing wasn't appropriate for a formal party. - Tom Mary'nin giydiğinin resmî bir parti için uygun olmadığını düşünüyordu.

Tom thought Mary's dress wasn't appropriate for the occasion. - Tom Mary'nin elbisesinin etkinlik için uygun olmadığını düşündü.

uygun
consonant with
uygun
seemly
uygun
central
uygun
in order

You must cut down on extra expenses in order to live within your means. - Gelirine uygun bir şekilde yaşamak için ekstra giderleri kısmalısın.

Congratulations are definitely in order. - Tebrikler kesinlikle usulüne uygun.

uygun
becoming

His speech was not very becoming to the occasion. - Onun konuşması duruma çok uygun değildi.

uygun
consistent
uygun
consonantal
uygun
coherent
uygun
in place
uygun
congruent with
uygun
livable
uygun
happy
uygun
{s} fair
uygun
calculated
kalite uygunluk belgesi
certificate of quality conformity
uygun
{s} applicable

Anyway, it's not applicable to you - Her neyse, o size uygun değil.

uygun
relevent
uygun
conforms to
uygun
suit to
uygun
complying
uygun
conforming to
Elektromanyetik Uygunluk Analiz Merkezi
(Askeri) Electromagnetic Compatibility Analysis Center
akla uygunluk
rationality
aslına uygunluk
literalism
aslına uygunluk
literalness
Türkisch - Türkisch
Bir elçinin bir ülkeye atanmasından önce o ülkeden istenen uygun görme yazısı, agreman. Özne ile yüklemin veya bazı dillerde olduğu gibi sıfat ile ismin, cins ve sayı bakımından birbirine uyması: Öğretmen geldi. Öğrenciler ödevlerini yapmışlar gibi
Bir elçinin bir ülkeye atanmasından önce o ülkeden istenen uygun görme yazısı, agreman
Özne ile yüklemin veya bazı dillerde olduğu gibi sıfat ile ismin, cins ve sayı bakımından birbirine uyması: Öğretmen geldi. Öğrenciler ödevlerini yapmışlar gibi
Uygun olma durumu, yakışık, mutabakat, mukarenet
mutabakat
(Osmanlı Dönemi) MUKARENET
(Osmanlı Dönemi) VİFAK
agreman
Uygun
muvafık
Uygun
munis
Uygun
yönlü
Uygun
mutabık
Uygun
(Hukuk) MUVAFIK
genel uygunluk bildirimi
Umum mutabakat beyannamesi
gerçeğe uygunluk
Gerçeğe uygun olma durumu
uygun
Yakışır, yaraşır, uz, mutabık, mütenasip
uygun
Elverişli, yarar, müsait, muvafık
uygun
Yakışır, yaraşır, uz, mutabık, mütenasip: "Rıza Efendide yerine, zamanına ve konusuna uygun hikâyeler vardır."- T. Buğra
uygun
Orantılı, oranlı
Englisch - Türkisch

Definition von uygunluk im Englisch Türkisch wörterbuch

uygun
e uygun
uygunluk
Favoriten