The iPad would be a perfect solution for me if it could properly display web pages with Flash content.
- IPad Flash içeriği ile web sayfalarını uygun şekilde görüntüleyebilseydi, benim için mükemmel bir çözüm olurdu.
Tom is the proper boy for the job.
- Tom iş için uygun çocuktur.
This material is not suitable for a dress.
- Bu malzeme bir elbise için uygun değildir.
This room is not suitable for sleeping.
- Bu oda uyumak için uygun değil.
The weather seemed favorable for the test flight.
- Hava test uçuşu için uygun görünüyordu.
The prognosis does not look favorable.
- Prognoz uygun görünmüyor.
A nervous person will not be fit for this job.
- Sinirli bir kişi bu iş için uygun olmaz.
I don't think he is fit for the job.
- Onun iş için uygun olduğunu düşünmüyorum.
Our house is conveniently located.
- Evimiz uygun şekilde konumlanmıştır.
When would it be convenient for you?
- Ne zaman sizin için uygun olurdu?
It's dangerous to assume that all of the sentences in the Tatoeba Corpus are correct and suitable for language study.
- Tatoeba külliyatındaki tüm cümleleri, dil eğitimi için doğru ve uygun saymak tehlikelidir.
Will the room be available for the meetings?
- Toplantılar için oda uygun olacak mı?
Are there still available rooms in your hotel?
- Otelinizde hala uygun odalarınız var mı?
That's hardly likely.
- Bu neredeyse hiç uygun değil.
This is the most favourable period for travelling in Russia.
- Bu, Rusya'da seyahat etmek için en uygun dönemdir.
Sadly, Noah's ark was not an adequate environment for dragons, dinosaurs and unicorns.
- Ne yazık ki, Nuh'un gemisi ejderhalar, dinozorlar ve tek boynuzlular için uygun bir ortam değildi.
I'm not stupid enough to climb a mountain in the winter without first making adequate preparations.
- Kışın, önceden uygun hazırlık yapmadan bir dağa tırmanacak kadar aptal değilim.
Tom isn't due here till 2:30.
- Tom 2.30'a kadar burada uygun değil.
Turkish is a very regular and logical language.
- Türkçe çok kurallı ve mantığa uygun bir dil.
Your question is not relevant to the subject.
- Sorun konuya uygun değil.
This is no longer relevant.
- Bu artık uygun değil.
Precautions may be advisable.
- Önlemler uygun olabilir.
You had better go there in decent clothes.
- Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.
I think it's time for me to buy a decent camera.
- Sanırım uygun bir kamera almamın zamanıdır.
He asked a few pertinent questions.
- O birkaç tane uygun soru sordu.
Do you think this is pertinent?
- Bunun uygun olduğunu düşünüyor musun?
You can reduce your home's heating and cooling costs through proper insulation and air sealing techniques.
- Evinizin ısıtma ve soğutma maliyetlerini uygun yalıtım ve hava sızdırmazlık teknikleri yoluyla azaltabilirsiniz.
That piece of furniture is not fitting for the living room.
- Bu mobilya parçası oturma odası için uygun değil.
Tom has trouble fitting in.
- Tom'un uygun olma sorunu var.
Tom's story was not very feasible.
- Tom'un hikayesi pek uygun değildi.
Tom is fitted to become a businessman.
- Tom bir iş adamı olmak için uygundur.
In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
- Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.
Will the room be available for the meetings?
- Toplantılar için oda uygun olacak mı?
You have come at an opportune time.
- Uygun bir zamanda geldiniz.
Are you agreeable to our plan?
- Bizim planımız için uygun musun?
They agreed to elect him as president.
- Onu başkan olarak seçmeyi uygun buldular.
He is the right man for the job.
- O, iş için uygun adamdır.
The house looked good; moreover, the price was right.
- Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
Is this water okay to drink?
- Bu su, içmek için uygun mu?
I'm a vegetarian, so I'd rather not have meat, if that's okay.
- Ben bir vejetaryenim, eğer uygunsa et yemeği tercih etmem.
I would like to be there in good time.
- Uygun bir zamanda orada olmak isterim.
The house looked good; moreover, the price was right.
- Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
He is suited for police work.
- O, polislik için uygundur.
The young man is quite suited for the position.
- Genç adam, konumu için oldukça uygun.
That would've suited Tom.
- O, Tom'a uygun olurdu.
His old-fashioned ideas are not suited to the world.
- Onun eski moda fikirleri dünyaya uygun değil.
Are you agreeable to our plan?
- Bizim planımız için uygun musun?
Mary is always well-groomed and fashionably dressed.
- Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun olarak giyimlidir.
Tom thought what Mary was wearing wasn't appropriate for a formal party.
- Tom Mary'nin giydiğinin resmî bir parti için uygun olmadığını düşünüyordu.
Please review the contents and provide any appropriate feedback.
- Lütfen içeriği gözden geçiriniz ve herhangi uygun bir geri bildirim veriniz.
You must cut down on extra expenses in order to live within your means.
- Gelirine uygun bir şekilde yaşamak için ekstra giderleri kısmalısın.
Congratulations are definitely in order.
- Tebrikler kesinlikle usulüne uygun.
His speech was not very becoming to the occasion.
- Onun konuşması duruma çok uygun değildi.
Anyway, it's not applicable to you
- Her neyse, o size uygun değil.
Everyone is eligible regardless of nationality.
- Milliyeti ne olursa olsun herkes uygundur.
He's eligible for the presidency.
- Başkanlık için uygundur.
This room is not suitable for sleeping.
- Bu oda uyumak için uygun değil.
This ship is not fit for an ocean voyage.
- Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.
I think Tom is adaptable.
- Tom'un uygun olduğunu düşünüyorum.
Tom and Mary always wear matching clothes.
- Tom ve Mary her zaman uygun giysiler giyerler.
Mary and Alice wore matching outfits.
- Mary ve Alice uygun kıyafetler giydi.
She lived up to our expectations.
- Beklentilerimize uygun yaşadı.
I must live up to his expectations.
- Onun beklentilerine uygun yaşamalıyım.
Your dress is unsuitable for the occasion.
- Elbisen ortam için uygun değil.
This material is not suitable for a dress.
- Bu malzeme bir elbise için uygun değildir.
The comparison is apt.
- Karşılaştırma uygundur.
I was looking for apt words.
- Uygun sözler arıyordum.
The time is ripe for action.
- Zaman eylem için uygun.
Her health isn't equal to that heavy task.
- Onun sağlığı bu ağır göreve uygun değildir.
My boss doesn't think I am equal to the job.
- Patronum benim işe uygun olduğumu düşünmüyor.