Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- Put this book on top of the others.
Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
- A house is built on top of a solid foundation of cement.
Parmaklığın üstünde iki çocuk oturuyor.
- Two children are sitting on top of the fence.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
- The air on top of the mountain was very thin.
Ne zaman bir dağın tepesinde olsam kendimi minnettar hissediyorum.
- Whenever I'm on top of a mountain, I feel grateful.
O, kağıtları katladı ve masanın üzerine attı.
- He folded the papers and threw them onto the table.
Çabuk, bu ağacın üzerine tutun.
- Quick, hold onto this tree.
O masanın üstüne atladı.
- He jumped onto the table.
Tom torbanın içindekileri masanın üstüne boşalttı.
- Tom emptied the contents of the sack onto the table.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.