Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- Put this book on top of the others.
Kayakları arabanın üstüne koydu.
- He put the skis on top of the car.
Tepenin üstünde bir mahzen kazıldı ve onlar evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
- A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
- Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
Ne zaman bir dağın tepesinde olsam kendimi minnettar hissediyorum.
- Whenever I'm on top of a mountain, I feel grateful.
Sen çan eğrisinin tepesindesin.
- You're on top of the bell curve.
Çabuk, bu ağacın üzerine tutun.
- Quick, hold onto this tree.
Suçu başkalarının üzerine atıyor sadece.
- He is just passing the blame onto others.
O masanın üstüne atladı.
- He jumped onto the table.
Tom torbanın içindekileri masanın üstüne boşalttı.
- Tom emptied the contents of the sack onto the table.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.