Talihsizliklerin asla tek başına gelmediklerini unutmuyorum.
- I bear in mind that misfortunes never come singly.
O, bir talihsizlik yaşadı.
- A misfortune befell him.
O, Avrupa'dayken birtakım talihsizliklerle karşılaştığını duydum.
- I hear he met with some kind of misfortune while he was in Europe.
O zamandan beri bir dizi talihsizlikler yaşadım.
- I have had a series of misfortunes since then.
Şanssızlık hayatı boyunca onun yakasını hiç bırakmadı.
- Misfortune dogged him all his life.
Aksilikler asla tek başlarına gelmezler.
- Misfortunes never come singly.
Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.
- I don’t believe that black cats cause bad luck.
Başarısızlığını kötü şansa bağladı.
- She blamed her failure on bad luck.
Onun şanssızlığı ona sempati kazandırdı.
- His misfortune gained him sympathy.
Şansızlık ve sefalet seni tehdit etti.
- Misfortune and misery threaten you.
Açlık en büyük sosyal felaketlerden biridir.
- Hunger is one of the largest social misfortunes.
Felaketler hep peş peşe gelirler.
- A misfortune never comes alone.
Kara kedi uğursuzluk getirir.
- Black cats bring bad luck.
Onu söylemek uğursuzluk getirir.
- It's bad luck to say that.
Açlık en büyük sosyal felaketlerden biridir.
- Hunger is one of the largest social misfortunes.
Felaketler hep peş peşe gelirler.
- A misfortune never comes alone.