unfortunate person

listen to the pronunciation of unfortunate person
Englisch - Türkisch
talihsiz kimse
unfortunate
talihsiz

Pasaportunu kaybetmesi talihsizlikti. - It was unfortunate that he lost his passport.

Ben o talihsiz olaydan sonra burada tekrar bulunmadım. - I haven't been back here since that unfortunate incident.

unfortunate
{s} şanssız

Ben bunu şanssız buluyorum. - I do find that unfortunate.

Şu şanssız insanlara acıdı. - She sympathized with those unfortunate people.

unfortunate
makus
unfortunate
{i} şanssız kimse
unfortunate
nasipsiz
unfortunate
bahtsız kimse
unfortunate
olumsuzluk getiren
unfortunate
kötü

Maalesef kötü haberlerim var. - Unfortunately, I have bad news.

Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil. - Unfortunately, my teachers are not the worst ones.

unfortunate
uygunsuz
unfortunate
bahtsız
unfortunate
yersiz
unfortunate
{s} aksi

Hayır, ne yazık ki; aksine. - No, unfortunately; on the contrary.

unfortunate
{s} mutsuz
unfortunate
(sıfat) şanssız, mutsuz, tâlihsiz, bahtsız, başarısız, aksi
unfortunate
(isim) şanssız kimse
unfortunate
maalesef

Maalesef, söylenti gerçektir. - Unfortunately, that rumor is true.

Maalesef, Tom bize yardım etmeyi reddetti. - Unfortunately, Tom refused to help us.

Englisch - Englisch
{i} unfortunate
An unfortunate person
unfortunate
unfortunate person

    Silbentrennung

    un·for·tu·nate per·son

    Türkische aussprache

    ınfôrçunıt pırsın

    Aussprache

    /ənˈfôrʧo͞onət ˈpərsən/ /ənˈfɔːrʧuːnət ˈpɜrsən/
Favoriten