O, onun ne söylediğini anlamayı olanaksız buldu.
- She found it impossible to understand what he was saying.
Bu görevi tamamlamak benim için olanaksız.
- This task is impossible for me to accomplish.
Onun sorularını anlamak imkânsızdı.
- It was impossible to understand his questions.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
This noise is unbearable.
- Dieser Lärm ist unerträglich.
I've wanted to tell you this for a long time: Your cynical jokes are unbearable.
- Eine Sache wollte ich dir schon seit Langem sagen: Deine zynischen Witze sind unerträglich.