Yüzü kırmızıydı ve o sıcak ve rahatsız hissediyordu.
- His face was red and he felt hot and uncomfortable.
Sonuçta, insanlar kendilerine bu şekilde ödeme yapılmasına öyle alışmışlar ki başka türlüsünden rahatsız oluyorlar.
- As a result, people have got so used to being paid this way that they're uncomfortable with any other.
Rahatsız edici bir sessizlik vardı.
- There was an uncomfortable silence.
Kanepe rahatsız edici.
- The sofa is uncomfortable.
Göğsümde tatsız bir daralma hissettim.
- I felt an uncomfortable tightness in my chest.
Ölmeye hazırım. Çok nahoş değildir umarım.
- I am ready to die. I hope it's not too uncomfortable.
Sharing a house with them made me uncomfortable.
The class squirmed and fidgeted in the uncomfortable new chairs.
I feel naked without my mobile phone.