Tom wanted desperately to believe what Mary said was true.
- Tom Mary'nin söylediğinin gerçek olduğuna umutsuzca inanmak istedi.
Tom had fallen desperately in love with her.
- Tom ona umutsuzca âşık olmuştu.
He is hopelessly romantic.
- O umutsuzca romantik.
Tom is hopelessly in love with Mary.
- Tom, Mary'ye umutsuzca aşık.
The news dashed our hopes.
- Haber umutlarımızı yıktı.
Hope, not fear, is the creative principle in human affairs.
- Korku değil, umut insan ilişkilerinde yaratıcı ilkedir.
I had great expectations for Tom.
- Tom için büyük umutlarım vardı.
We remain hopeful that Tom will recover.
- Tom'un iyileşeceğine dair hâlâ umutluyuz.
There are numerous reasons to be hopeful.
- Umutlu olmak için çok sayıda sebep var.
They were sanguine about the company's prospects.
- Onlar şirketin umutları hakkında iyimserdi.
Our prospects for victory are excellent at the moment.
- Zafer umutlarımız şu anda mükemmel.
To hope is better than to despair.
- Umutlanmak umutsuzluktan iyidir.
I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.