ulaşmak

listen to the pronunciation of ulaşmak
Türkisch - Englisch
reach

If every user added twenty a day to Tatoeba, it might be possible to reach one million sentences by Christmas. - Eğer her kullanıcı Tatoeba'ya günde yirmi ilave yaparsa, Noel'e kadar bir milyon cümleye ulaşmak mümkün olabilir.

He made desperate efforts to reach the shore. - O, kıyıya ulaşmak için aşırı derecede çaba sarfetti.

arrive

Firefighters are trying desperately to reach the scene of the accident. Let's hope they arrive before it's too late! - İtfaiyeciler umutsuzca olay yerine ulaşmak için çalışıyorlar. Umarız çok geç olmadan varırlar!

attain

We concluded that mutual aid was essential for attaining the goal. - Biz hedefe ulaşmak için karşılıklı yardımın gerekli olduğu sonucuna vardık.

In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work. - İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.

come
achieve

It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse. - Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.

They are trying to cozy up to imperialist forces in order to achieve their political aims. - Onlar politik amaçlarına ulaşmak için sömürgeci güçlere yaranmaya çalışmaktadırlar.

to attain (a goal)
be reunited with (someone)
reach, be long enough to reach
reach, arrive at
live up to

It is very hard to live up to your reputation. - Ününüze ulaşmak çok zor.

to reach, be long enough to reach
(toplamı) aggregate
to reach, arrive at
come up to
to be reunited with (someone)
win

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Ben rüzgarın yönünü değiştiremem, ama her zaman benim hedefe ulaşmak için benim yelkenleri ayarlayabilirim.

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Rüzgarın yönünü değiştiremem ama gidilecek yere ulaşmak için her zaman yelkenlerimi ayarlayabilirim.

figure out at
come at
hit
come up with
gain
effect
to arrive (at/in), to reach, to hit; to attain, to reach, to get
approach
get at

He wasn't tall enough to get at the ceiling. - O, tavana ulaşmak için yeterince uzun değildi.

(Hukuk) achieve, attain
come to
get through to
get through
arrive at
get

It took me an hour and a half to get there by car. - Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.

Tom climbed up a ladder to get to the roof. - Tom çatıya ulaşmak için merdivene tırmandı.

total
arrive in
bottom
run into
notch up
recure
get to

They were desperate to get to Europe. - Onlar Avrupa'ya ulaşmak için umutsuzdu.

Can you tell me which bus or train I can take to get to the town centre? - Kent merkezine ulaşmak için hangi otobüs veya trene binebileceğimi bana söyleyebilir misin?

carry
turn
strike
doruğa ulaşmak
culminate
ulaşma
{i} reach

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

Tom tried to reach Mary. - Tom, Mary'ye ulaşmaya çalıştı.

ulaş
{f} reach

We will reach London before dark. - Hava kararmadan önce Londra'ya ulaşacağız.

Their losses reached one million yen. - Zararları bir milyon yene ulaştı.

sonuca ulaşmak
come through
ulaş
got through

What you said really got through to Tom. - Söylediğin gerçekten Tom'a ulaştı.

ulaş
{f} arriving

The storm prevented us from arriving on time. - Fırtına zamanında ulaşmamızı engelledi.

The storm prevented her from arriving on time. - Fırtına onun zamanında ulaşmasını engelledi.

ulaşma
acces

It is possible to access the Internet without a wire. - Kablo olmadan internete ulaşmak mümkündür.

ulaş
attain

In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work. - İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.

She attained her success through hard work. - Başarısına çok çalışarak ulaştı.

eline ulaşmak
have
evine ulaşmak
get home
ulaşma
arrival
ulaş
get through

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through. - Telefonda sana ulaşmaya çalıştım,ancak bu mümkün olmadı.

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through - Ben sana telefonla ulaşmaya çalıştım ama başaramadım.

ulaş
{f} reaching

We have had difficulty reaching you by phone. - Sana telefonla ulaşmakta zorluk çektik.

I know what you are planning to do and I'll do everything I can in order to prevent you reaching your goal. - Ne yapmayı planladığını biliyorum ve amacına ulaşmanı engellemek elimden gelen her şeyi yapacağım.

ulaş
{f} total

The total amounted to 100 dollars. - Toplam 100 dolara ulaştı.

The total bill for drinks came up to 7000 dollars. - İçecekler için toplam fatura 7000 dolara ulaştı.

ulaş
gotten through
ulaş
got at
ulaş
arrive

We waited but he failed to arrive. - Biz bekledik ama o ulaşamadı.

Truman arrived at the White House within minutes. - Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.

ulaş
{f} totaled
ulaş
get at

He wasn't tall enough to get at the ceiling. - O, tavana ulaşmak için yeterince uzun değildi.

He is too short to get at the book on the shelf. - Raftaki kitaba ulaşamayacak kadar çok kısa.

ulaş
run into
ulaş
arrive in

Your letters arrive in two days. - Mektuplarınız iki gün içinde ulaşır.

When did you arrive in Boston? - Boston'a ne zaman ulaştın?

ulaşma
accession
ulaşma
access

It is possible to access the Internet without a wire. - Kablo olmadan internete ulaşmak mümkündür.

ulaşma
attainment
ulaşma
{i} reaching

I know what you are planning to do and I'll do everything I can in order to prevent you reaching your goal. - Ne yapmayı planladığını biliyorum ve amacına ulaşmanı engellemek elimden gelen her şeyi yapacağım.

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

amaca ulaşmak
Achieve a goal, succeed
eline ulaşmak
Receive
ulaşma
runout
(olumlu) bir sonuca ulaşmak
come to fruition
(olumlu) bir sonuca ulaşmak
reach to fruition
-e kadar ulaşmak
(deyim) go down to
amacına ulaşmak
reach one's goal
amacına ulaşmak
to reach one's goal
amacına ulaşmak
make the grade
amacına ulaşmak
accomplish one's object
başarıya ulaşmak
succeed
başarıya ulaşmak
to accomplish
daha fazla bilgiye ulaşmak
receive further information
daha fazla bilgiye ulaşmak
dig up further information
doruk noktasına ulaşmak
come to a head
doruk noktasına ulaşmak
reach to peak
doruk noktasına ulaşmak
reach to top
doruğa ulaşmak
peak
doruğa ulaşmak
come to a head
doruğa ulaşmak
to peak
doyuma ulaşmak
a) to achieve satisfaction, to be satisfied b) to have an orgasm
istenen kaliteye ulaşmak
reach the desirable quality
orgazma ulaşmak
to achieve (an) orgasm, to climax
rekor düzeye ulaşmak
reach a record high
rekor seviyeye ulaşmak
reach a record high
sonuca ulaşmak
win through
sonuca ulaşmak
end
sonuca ulaşmak
extrapolate
toplama ulaşmak
amount
ulaşma
access; communications
verilerden bilinmeyene ulaşmak
extrapolate
zahmetle ve gayretle başarıya ulaşmak
plod
zirveye ulaşmak
climax
zirveye ulaşmak
reach the peak
zirveye ulaşmak
crest
Türkisch - Türkisch
Birbirine katılmak, dökülmek
Yetişmek
Varmak, gelmek: "Doğudan batıya kadar ulaşmış bir zafer bestesi dinliyorum."- R. H. Karay
Elde etmek, erişmek
Varmak, gelmek
(Osmanlı Dönemi) CEVH
ark
(Hukuk) VASIL OLMAK
(Osmanlı Dönemi) ISHAR
(Osmanlı Dönemi) ISALET
(Osmanlı Dönemi) METT
ulaşma
Ulaşmak durumu
ulaşma
Ulaşmak durumu: "On yedinci yüzyıldan beri batı Yeni Çağ'a ulaşma yolundadır."- F. R. Atay
ulaşmak
Favoriten