ulaşma

listen to the pronunciation of ulaşma
Türkisch - Englisch
accession
access

It is possible to access the Internet without a wire. - Kablo olmadan internete ulaşmak mümkündür.

access; communications
attainment
{i} reach

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

The island is easy to reach by boat. - Adaya tekne ile ulaşmak kolaydır.

acces

It is possible to access the Internet without a wire. - Kablo olmadan internete ulaşmak mümkündür.

arrival
{i} reaching

They succeeded in reaching the mountain summit, but had an accident when coming back down. - Dağın zirvesine ulaşmayı başardılar, ama geri inerken bir kaza geçirdiler.

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

runout
ulaşmak
reach

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Rüzgarın yönünü değiştiremem ama gidilecek yere ulaşmak için her zaman yelkenlerimi ayarlayabilirim.

He made desperate efforts to reach the shore. - O, kıyıya ulaşmak için aşırı derecede çaba sarfetti.

ulaşmak
arrive

Firefighters are trying desperately to reach the scene of the accident. Let's hope they arrive before it's too late! - İtfaiyeciler umutsuzca olay yerine ulaşmak için çalışıyorlar. Umarız çok geç olmadan varırlar!

ulaşmak
attain

We concluded that mutual aid was essential for attaining the goal. - Biz hedefe ulaşmak için karşılıklı yardımın gerekli olduğu sonucuna vardık.

In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work. - İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.

ulaşmak
get at

He wasn't tall enough to get at the ceiling. - O, tavana ulaşmak için yeterince uzun değildi.

ulaş
{f} reach

She's too short to reach the top. - O,tepeye ulaşamayacak kadar çok kısadır

It was already twelve when he reached home. - Eve ulaştığında saat zaten on ikiydi.

ulaşmak
{f} come
ulaş
got through

What you said really got through to Tom. - Söylediğin gerçekten Tom'a ulaştı.

ulaş
{f} arriving

The storm prevented her from arriving on time. - Fırtına onun zamanında ulaşmasını engelledi.

The storm prevented us from arriving on time. - Fırtına zamanında ulaşmamızı engelledi.

ulaşmak
achieve

They are trying to cozy up to imperialist forces in order to achieve their political aims. - Onlar politik amaçlarına ulaşmak için sömürgeci güçlere yaranmaya çalışmaktadırlar.

It's hard to achieve happiness. - Mutluluğa ulaşmak zor.

ulaşmak
get through to
ulaşmak
get through
ulaşmak
{f} approach
ulaş
attain

They attained their goal. - Onlar hedeflerine ulaştılar.

In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work. - İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.

ulaşmak
arrive at
ulaşmak
get

How many minutes does it take to get to the JR station on foot? - JR istasyonuna yürüyerek ulaşmak kaç dakika sürer?

It took me an hour and a half to get there by car. - Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.

ulaşmak
total
ulaşmak
arrive in
ulaşmak
bottom
ulaşmak
run into
ulaşmak
notch up
ulaşmak
recure
ulaş
get through

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through. - Telefonda sana ulaşmaya çalıştım,ancak bu mümkün olmadı.

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through - Ben sana telefonla ulaşmaya çalıştım ama başaramadım.

ulaş
{f} reaching

They succeeded in reaching the mountain summit, but had an accident when coming back down. - Dağın zirvesine ulaşmayı başardılar, ama geri inerken bir kaza geçirdiler.

I know what you are planning to do and I'll do everything I can in order to prevent you reaching your goal. - Ne yapmayı planladığını biliyorum ve amacına ulaşmanı engellemek elimden gelen her şeyi yapacağım.

ulaş
{f} total

The total bill for drinks came up to 7000 dollars. - İçecekler için toplam fatura 7000 dolara ulaştı.

Our team achieved five medals in total. - Ekibimiz toplamda beş madalyaya ulaştı.

ulaş
gotten through
ulaş
got at
ulaş
arrive

Yesterday I arrived in Tokyo. - Dün Tokyo'ya ulaştım.

You should arrive at school before nine. - Okula saat dokuzdan önce ulaşmalısın.

ulaş
{f} totaled
ulaş
get at

He is too short to get at the book on the shelf. - Raftaki kitaba ulaşamayacak kadar çok kısa.

He was too short to get at the grapes. - Üzümlere ulaşamayacak kadar kısaydı.

ulaş
run into
ulaş
arrive in

When did you arrive in Boston? - Boston'a ne zaman ulaştın?

Your letters arrive in two days. - Mektuplarınız iki gün içinde ulaşır.

ulaşmak
gain
ulaşmak
get to

Tom climbed up a ladder to get to the roof. - Tom çatıya ulaşmak için merdivene tırmandı.

Can you tell me which bus or train I can take to get to the town centre? - Kent merkezine ulaşmak için hangi otobüs veya trene binebileceğimi bana söyleyebilir misin?

ulaşmak
come to
ulaşmak
carry
ulaşmak
hit
ulaşmak
turn
ulaşmak
to attain (a goal)
ulaşmak
be reunited with (someone)
ulaşmak
reach, be long enough to reach
ulaşmak
reach, arrive at
amacına ulaşma
fruition
eski gücüne ulaşma
comeback
gel-git ulaşma noktası
(Askeri) tidal reach
olağan ulaşma yolları
usual channels
ulaşmak
live up to

It is very hard to live up to your reputation. - Ününüze ulaşmak çok zor.

ulaşmak
to reach, be long enough to reach
ulaşmak
(toplamı) aggregate
ulaşmak
to reach, arrive at
ulaşmak
come up to
ulaşmak
to be reunited with (someone)
ulaşmak
win

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Rüzgarın yönünü değiştiremem ama gidilecek yere ulaşmak için her zaman yelkenlerimi ayarlayabilirim.

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Ben rüzgarın yönünü değiştiremem, ama her zaman benim hedefe ulaşmak için benim yelkenleri ayarlayabilirim.

ulaşmak
figure out at
ulaşmak
come at
ulaşmak
come up with
ulaşmak
effect
ulaşmak
to arrive (at/in), to reach, to hit; to attain, to reach, to get
ulaşmak
(Hukuk) achieve, attain
ulaşmak
strike
Türkisch - Türkisch
Ulaşmak durumu
Ulaşmak durumu: "On yedinci yüzyıldan beri batı Yeni Çağ'a ulaşma yolundadır."- F. R. Atay
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) CEVH
Ulaşmak
ark
Ulaşmak
(Hukuk) VASIL OLMAK
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) ISHAR
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) ISALET
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) METT
ulaşmak
Birbirine katılmak, dökülmek
ulaşmak
Yetişmek
ulaşmak
Varmak, gelmek: "Doğudan batıya kadar ulaşmış bir zafer bestesi dinliyorum."- R. H. Karay
ulaşmak
Elde etmek, erişmek
ulaşmak
Varmak, gelmek
ulaşma
Favoriten