They buy these goods cheaply overseas and then mark them up to resell at home.
- Bu malları yurt dışından ucuza alıyorlar ve daha sonra yurtta satmak için zam yapıyorlar.
They can make the same product much more cheaply.
- Onlar aynı ürünü çok daha ucuza yapabilir.
Half her goods were sold cheap.
- Onun mallarının yarısı ucuza satıldı.
I think I can find it cheaper at another store.
- Sanırım başka bir mağazada onu daha ucuza bulabilirim.
This wasn't cheap, was it?
- Bu ucuz değildi, değil mi?
Do you have a cheaper room?
- Daha ucuz bir odanız var mı?
Beer is taxed according to its malt content, so low-malt beer is cheaper.
- Bira malt içeriğine göre vergilendirilir, bu yüzden düşük maltlı bira daha ucuzdur.
Tom and Mary furnished their house with inexpensive furniture.
- Tom ve Mary ucuz mobilya ile evlerini döşediler.
Do you know of any inexpensive stores?
- Herhangi bir ucuz mağaza biliyor musun?
I think skateboards are usually cheaper than rollerblades.
- Kaykayların genellikle tekerlekli patenlerden daha ucuz olduklarını düşünüyorum.
Which is cheaper, this or that?
- Hangisi daha ucuz, bu mu yoksa o mu?
There's a fine line between being frugal and being cheap.
- Tutumlu olmakla ucuz olmak arasında ince bir çizgi vardır.
It's easy to make and it's cheap.
- Yapması kolaydır ve ucuzdur.
I bought this bicycle dirt-cheap.
- Bu bisikleti çok ucuza aldım.
They buy these goods cheaply overseas and then mark them up to resell at home.
- Bu malları yurt dışından ucuza alıyorlar ve daha sonra yurtta satmak için zam yapıyorlar.
We get nothing so cheaply as we want.
- Hiçbir şeyi istediğimiz kadar ucuza almayız.