The country is trying hard to make up for her trade deficit.
- Ülke, dış ticaret açığını telafi etmek için çok çabalıyor.
Tom knows all the tricks of the trade.
- Tom ticaretin bütün hilelerini bilir.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Electronic commerce began to spread rapidly.
- Elektronik ticaret hızla yayılmaya başladı.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
I'm in Boston on business.
- Ticaret amacıyla Boston'dayım.
Tom said he wanted to go to business school.
- Tom ticaret okuluna gitmek istediğini söyledi.
Did you know Tom was dealing drugs?
- Tom'un uyuşturucu ticareti yaptığını biliyor muydun?
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
They deal in rice at that store.
- Onlar o dükkânda pirinç ticareti yapıyorlar.
What do they deal in?
- Onlar ne ticareti yapıyorlar?
Japan depends on foreign trade.
- Japonya dış ticarete bağlıdır.
He has been engaged in foreign trade for twenty years.
- O yirmi yıldır dış ticaretle uğraşıyor.