tutulma

listen to the pronunciation of tutulma
Türkisch - Englisch
eclipse

There will be a lunar eclipse tomorrow. - Yarın bir ay tutulması olacak.

I've never seen an eclipse before. - Daha önce bir tutulma hiç görmedim.

crick

I woke up with a crick in my neck. - Boynumda bir tutulma ile uyandım.

fastening
being held
popularity
being held or caught
immersion
kink
attack
go
being held; eclipse
(Astronomi) eclipse
(Gıda) retention
olcultation
rating
tut
held

He held his breath while watching the match. - Maçı izlerken nefesini tuttu.

The picture was held on by a pin. - Resim bir iğne ile tutturuldu.

tutulmak
get
tutulmak
smite
tut
{f} fix

They fixed the sign to the wall. - Onlar tabelayı duvara tutturdular.

tutulmak
catch on
tutulmak
held

Someone's got to be held accountable. - Birisi sorumlu tutulmak zorunda.

tutulmak
come up
muaf tutulma
(Ticaret) exempt
tut
cost

How much will it cost you to go by air? - Hava yoluyla gitmen ne kadar tutar?

This diamond costs a fortune. - Bu elmas servet tutar.

tutulmak
be in love with
tutulmak
eclipsed
tutulmak
withhold
tutulmak
stiff
tutulmak
to be held

Someone's got to be held accountable. - Birisi sorumlu tutulmak zorunda.

tutulmak
in love with
tutulmak
catch
tut
hold down

Tom can't hold down a job. He's always getting fired. - Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.

tut
got hold of
tut
{f} restrained

I barely restrained myself from vomiting. - Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.

tut
{f} sustaining
tut
{f} hold

Hold the vase with both hands. - Vazoyu iki elinle tut.

I hope I can hold on to my job. - Sanırım mesleğime tutunabilirim.

tut
choke back
tut
{f} withholding
tut
{f} withheld
tut
restrain

He could no longer restrain himself. - O artık kendini tutamadı.

I barely restrained myself from vomiting. - Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.

tut
retain

We had to retain a lawyer. - Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.

tut
get hold of

Sami tried to get hold of his brother. - Sami erkek kardeşini tutmaya çalıştı.

Tom and Mary's new puppy chews up everything he can get hold of, including Tom's new slippers. - Tom ve Mary'nin yeni köpeği, Tom'un yeni terlikleri de dahil olmak üzere, elinde tuttuğu her şeyi çiğnemektedir.

tut
{f} retained
tut
maintain at
tut
{f} holding

You're holding my hand in the photo. - Fotoğrafta elimi tutuyorsun.

My brother is holding a camera in his hand. - Erkek kardeşim elinde bir kamera tutuyor.

tut
withhold
tut
hold back

The girl tried hard to hold back her tears. - Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.

You have to hold back. - Kendini tutmak zorundasın.

tut
held down
tut
held back

The police held back the protesters. - Polis protestocuları geri tuttu.

The police held back the crowd. - Polisler kalabalığı geride tuttu.

tut
{f} seizing
tutulmak
click
ayrı tutulma
be kept separate
dairesel tutulma
annular eclipse
delicesine sevdaya tutulma
infatuation
eksik tutulma
(Askeri) short eclipse
kısmi tutulma
(Astronomi) partial eclipse
mikrop tutulma testi
(Tıp) microbial retention testing
tam tutulma
total eclipse

When the Moon and Sun are in a perfect line, it is called a total eclipse. These are very rare. Most people only see one in their lifetime. - Ay ve güneş mükemmel bir çizgi olduğunda buna tam tutulma denir.Bunlar çok nadirdir.Çoğu kişi hayatları boyunca bir tane görür.

tam tutulma
totality
tam tutulma astr
total eclipse
tut
heldback
tut
helddown
tut
support

Reason promises us its support, but it does not always keep its promise. - Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.

tut
chokeback
tutulmak
attack
tutulmak
(for a celestial body) to be obscured from view (owing to an eclipse)
tutulmak
be at a premium
tutulmak
have a crush on smb
tutulmak
be stuck
tutulmak
be in a request
tutulmak
come in
tutulmak
make a hit
tutulmak
to get caught in (a storm)
tutulmak
be held

Someone's got to be held accountable. - Birisi sorumlu tutulmak zorunda.

tutulmak
to be held; (güneş, ay) to be eclipsed; to fall for, to fall/be in love with; to catch on, to click (with sb); to become stiff, to be stiff; (hastalık) to go down with sth
tutulmak
drop
tutulmak
to be held or caught
tutulmak
(for a part of one's body) to get stiff: Boynum tutuldu. I've got a crick in my neck
tutulmak
be taken with
tutulmak
(for something) to catch on, become popular
tutulmak
to freeze up, become tongue-tied
tutulmak
stiffen
tutulmak
go into
tutulmak
be stuck on
tutulmak
to get mad at, get angry at
tutulmak
be enamored of
tutulmak
be smitten with
tutulmak
attaint
tutulmak
be taken
tutulmak
(for a part of one's body) to become paralyzed
tutulmak
indulge
tutulmak
incur
tutulmak
fall
tutulmak
eclipse
Englisch - Englisch

Definition von tutulma im Englisch Englisch wörterbuch

tut
A tutorial
tut
To make a tut tut sound of disapproval
tut
{e} expressing dislike
tut
See tut tut
tut
Be still; hush; an exclamation used for checking or rebuking
tut
A word used in Lincolnshire for a phantom, as the Spittal Hill Tut Tom Tut will get you is a threat to frighten children Tut-gotten is panic-struck Our tush is derived from the word tut
tut
If you tut, you make a sound with your tongue touching the top of your mouth when you want to indicate disapproval, annoyance, or sympathy. He tutted and shook his head. tut-'tut tutted tutting to express disapproval by making a tut sound
tut
Tut is used in writing to represent the sound that you make with your tongue touching the top of your mouth when you want to indicate disapproval, annoyance, or sympathy
tut
Society Alt Ntul
tut
A hassock
tut
An imperial ensign consisting of a golden globe with a cross on it
Türkisch - Türkisch
Bir gök cisminin, araya başka bir cismin girmesiyle bütününün veya bir bölümünün görünmez olması olayı
Tutulmak işi, popülarite
eklips
TUT
(Osmanlı Dönemi) f. Dut
Tutulmak
yakalanmak
Tutulmak
(Osmanlı Dönemi) HAKB
tut
Eski Mısır'da kullanılan Kıpti takviminin ilk ayı
tutulmak
Tutmak işi yapılmak veya tutmak işine konu olmak, popüler olmak
tutulmak
Tutulma olayına uğramak
tutulmak
Bir işe veya birine canı sıkılmak: "Sen filozof geçinen ukala bir adama benzersin
tutulmak
Tutuk duruma gelmek
tutulmak
Bak, ben böyle şeylere fena tutulurum."- H. Taner
tutulmak
İşleyemez olmak
tutulmak
Birine tutkun olmak, sevmek
tutulmak
Tutma işi yapılmak veya tutma işine konu olmak, popüler olmak: "Bir yazıhane kiralanmış, aylıkla bir otomobil tutulmuştu."- E. E. Talu
tutulmak
Yakalanmak: "Hastalığa tutulduğu sıralarda bir sabun fabrikasında çalışıyordu."- N. Cumalı
tutulmak
Ay ve güneş tutulma olayına uğramak
tutulmak
Bir organı işleyemez olmak: "Konuşmak için dilim, yazmak için kalemim tutuldu."- F. R. Atay
tutulmak
Bir işe veya birine canı sıkılmak
Englisch - Türkisch

Definition von tutulma im Englisch Türkisch wörterbuch

tut
hay aksi!
tut
tüh!
tut
vah!
tut
cik cik
tut
tut! Vah
tut
{ü} Tut, tut! Bir şeyin onaylanmadığını vurgulamak için söylenir: Tut, tut, you shouldn't be reading other people's mail! A, başkalarının
tut
Sus! Adam sen de! Tut
tutulma
Favoriten