Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
- Listening to sad music makes me happy.
Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
- The old man started to laugh sadly.
Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
- We are faced with a very sad situation.
Ne kadar hüzünlü ve acıklı!
- How sad and pathetic!
Bana böyle hüzünlü bakma.
- Don't give me such a sad look.
Hüzünlü şarkılar söylemeyi sevmez.
- She doesn't like to sing sad songs.
Birdenbire çok hüzünlendim.
- I suddenly became very sad.
Bana böyle hüzünlü bakma.
- Don't give me such a sad look.
Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.
- I saw the mark of sadness that had remained on her face.
Üzüntüsünü yenmesi için ona yardım etti.
- She helped him overcome his sadness.
tristhio-dimethyl-benzaldehyde, {C6H3(CH3)2CHS}3.