Bütün pastayı yiyecek mi?
- Will he eat the whole cake?
Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.
- I spent the whole afternoon chatting with friends.
Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.
- The whole world is watching the summit conference.
Bu pencere tüm şehre bakıyor.
- This window overlooks the whole city.
O, bir şişe sütü tamamen içti.
- He drank a whole bottle of milk.
Tamamen yeni bir dünya.
- It's a whole new world.
Bütün, parçaların toplamından daha büyüktür.
- The whole is greater than the sum of the parts.
Ailesi için sağlıklı yemekler hazırlar.
- She prepares wholesome meals for her family.
Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.
- It took me a whole year to recover my health.
Bütün toplum bu planın arkasında.
- The whole community is behind this plan.
Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
- Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.