Saatlerce çalışmaktan yoruldum.
- I felt tired from having worked for hours.
Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
- They had been working together for common interests.
Tom biraz iş yapmak zorundaydı.
- Tom had to do some work.
Hiç çocuğum olmadığından, gönüllü iş yapmak için ebeveynlerin harcadığından daha çok harcayacak zamanım var.
- Since I have no children, I have more time to spend doing volunteer work than parents do.
Şekspir'in tüm eserlerine sahibim.
- I have the complete works of Shakespeare.
Tom'un eserlerde çok sayıda projesi var.
- Tom has a lot of projects in the works.
O bazen işe arabayla gider.
- Sometimes he drives to work.
O benim iş arkadaşımdır.
- He is my working mate.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to work in Paris I have to freshen up on my French.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to work in Paris I need to brush up my French.
Şimdiye kadar Shakespeare'in üç tane yapıtını okudum.
- I have read three of Shakspeare's works so far.
Darwin'in yapıtı her şeyi değiştirir.
- Darwin's work changes everything.
O, şu anda görevdedir.
- She is at work right now.
Sosyal görevliden Stevenson ailesi hakkındaki bilgiyi takip etmesi istedi.
- The social worker was asked to follow up the information about the Stevenson family.
Ben şimdilik o kitapçıda çalışmak istiyorum.
- For the time being I want to work at that bookstore.
Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Projenin en büyük zorluğu, hayata geçirmek için gerekli beceriye sahip emekçilerin bulunup bulunmaması olacak.
- The biggest challenge to the project will be the availability of workers with the skills required to bring it to fruition.
Burada çalışan bayan, emekli olmak zorunda kaldı.
- The lady that used to work here had to retire.
General Motors 76,000 işçisini işten çıkardı.
- General Motors laid off 76,000 workers.
Genellikle işten ne zaman ayrılırsın?
- When do you usually get off work?
Dan treni bir bakım atölyesine sürdü.
- Dan drove the train to a maintenance workshop.
Atölyesinde bir tablo yapıyor.
- He's making a table in his workshop.
Komite herkesi memnun edecek önlemleri düzenlemek için dün gece geç saatlere kadar yatmadı.
- The committee stayed up late last night trying to work out measures that would please everyone.
Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
- On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
Kansas'ı huzurlu tutmak için çok çalıştı.
- He had worked hard to keep Kansas peaceful.
Bu sorunu çözmek hemen hemen imkânsız.
- It's almost impossible to work out this problem.
Tom ve Mary sorunu çözmek için birlikte çalıştılar.
- Tom and Mary worked together to solve the problem.
Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
- Yesterday I had to work overtime.
Bugün fazla mesai yapmayacağım.
- I won't work overtime today.
O bir fabrikada çalışır.
- He works in a factory.
Kaza meydana geldiğinde, o üç yıldır fabrikada çalışıyordu.
- He had been working in the factory for three years when the accident occurred.
Tom mühendislik dalında mastır yapmak için çalışıyor.
- Tom is working toward a master's degree in engineering.
Biz işi bir gün içinde yapmak zorundayız.
- We have to do the work in a day.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- While working, he had an accident.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- He had an accident while working.
O her şeyi çalıştırmak için kararlıydı.
- She was determined to make everything work.
Ben onu çalıştırmak için bir yolunu bulacağım.
- I'll figure out a way to make it work.
İşyerindeki kültürü nasıl tanımlardın?
- How would you describe the culture of your workplace?
Benim işyeri ile iyi bir iş yaparım.
- I do a good job with my work.
İşlemesi için plana bir şans vermek zorundayız.
- We have to give the plan a chance to work.
İşlemeyeceğini düşünüyorum.
- I think it won't work.
İşimizin yapılmış olmadığını biliyoruz.
- We know our work isn't done.
İşini yarıda bırakma.
- Don't leave your work half done.
Çeneni kapa ve işine devam et.
- Just shut up and get on with your work!
Başarılı olmak için sıkı çalıştın.
- You have worked hard to succeed.
Hayatta başarılı olmak istiyorsan, çok çalış.
- If you want to succeed in life, work hard.
She knows how to work the system.
He used pliers to work the wire into shape.
I work with the homeless people from the suburbs.
He hasn’t come home yet, he’s still at work.
The rock musician worked the crowd of young girls into a frenzy.
It takes a lot of work to write a dictionary.
Work is done against friction to drag a bag along the ground.
He worked the levers.
The soft metal works well.
This artist works mostly in acrylics.
My plan didn’t work.
the mine was worked until the last scrap of ore had been extracted.
They worked on her to join the group.
His fingers worked with tension.
The dye worked its way through.
I cannot work a miracle.
He is working his servants hard.
Tom said his father worked in Boston.
- Tom said that his father worked in Boston.
My father, who is now working in the United States, wrote us a letter last week.
- My father, who is now working in America, wrote us a letter last week.
... figured out from day one I had to get along and I had to work across the aisle to get ...
... So we all work together. ...