Çiçekleri sulamak zorundayız.
- We have to water the flowers.
Çiçekleri sulamak zorundayım.
- I have to water the flowers.
Bahçedeki çiçekleri her gün sularım.
- I water the flowers in the garden every day.
O, çiçekleri yaz aylarında her gün sular .
- He waters the flowers every day in summer.
Okyanus sürekli hareket halinde olan büyük bir su kütlesidir.
- The ocean is a huge body of water that is constantly in motion.
Su, doğal olarak, bir sıvıdır.
- Water, in its natural state, is a fluid.
Su sıvıdır. O, donduğu zaman katılaşır.
- Water is liquid. It becomes solid when it freezes.
Barajın aşağısında bir su değirmeni vardı.
- There was a watermill under the dam.
Bu baraj su ve elektrik ihtiyacımızı karşılar.
- This dam supplies us with water and electricity.
Foklar karada sakar ve hantal, suda ise çok zariftir.
- Seals are clumsy and ponderous on land, but very graceful in the water.
Fok balıkları karada sakar ve gariptir, ancak suda çok zariftir.
- Seals are clumsy and awkward on land, but very graceful in the water.
Sel suları evimi nehre yuvarladı.
- The flood waters tumbled my house into the river.
Sel suları, kasaba civarını harap edecektir.
- The flood waters will devastate the nearby town.
Bir nehir ve bir kanal her ikisi de su yolu türüdür.
- A river and a canal are both types of waterway.
Su boruları dondu ve sonra patladı.
- The water pipes froze and then burst.
Ben o suyu içtikten sonra, iyi hissetmiyorum.
- I don't feel well after drinking that water.
Karalar ve sular Dünya'nın yüzeyini oluşturur.
- Land and water make up the earth's surface.
Sel suları evimi nehre yuvarladı.
- The flood waters tumbled my house into the river.
Gölette neredeyse hiç su yok.
- There's almost no water left in the pond.
Gölette çok az su var.
- There is little water in the pond.
Sen hiç bir çocuk olarak lastik çizmelerini giymedin mi ve su birikintisinde su sıçratarak eğlenmedin mi?
- Didn't you ever put on rubber boots as a kid and have fun splashing water in puddles?
Geçen bir araç bir su birikintisine çarptı ve üstüme su sıçrattı.
- A passing car hit a puddle and splashed water all over me.
Dünyadaki birçok insanın iyi kalitede suya erişimi yok.
- Many people around the world don't have access to good quality water.
Filistinlilerin işgal altındaki topraklarda içtiği suyun kalitesi nedir?
- What is the quality of the water that the Palestinians drink in the occupied territories?
Burada su almak parasız değil.
- It's not free to get water here.
Malezya'dan su almak zorundayız.
- We have to buy water from Malaysia.
Test tüpündeki asiti sulandırmak için kaç litre su kullandınız?
- How many liters of water did you use to dilute the acid in the test tube?
O suluboyayla resim yapar.
- She paints with watercolours.
Suluboya ile resim yapmaktan hoşlanıyorum.
- I like to paint with water colors.
He maketh me to lie down in green pastures: he leadeth me beside the still waters. —Psalms 23:2.
The smell of fried onions makes my mouth water.
By the action of electricity, the water was resolved into its two parts, oxygen and hydrogen.
The rough waters of change will bring about the calm after the storm.
Many people visit Bath to take the waters.
That is Coniston Water.
I need to go water the cattle.
Before the child is born, the pregnant woman’s waters break.
Sally watered the roses.
Do not drink the water.
I would like to order a water.
He showed me the river of living water, sparkling like crystal, flowing from the throne of God.
Perrier is the most popular water in this restaurant.
Can you water the whisky, please?.
The boat was found in within the territorial waters.
... to streets, indoors, and even under water. ...
... water. Now, water coming in corresponds to births to the earth. And water going ...