Tom görüşmek istemiyor.
- Tom doesn't want to negotiate.
Onun işi yabancı alıcılarla görüşmek.
- His job is to negotiate with foreign buyers.
Aşırı kişiler müzakere etmeyi reddettiler.
- The extremists refused to negotiate.
Problem, Tom'un müzakereye tamamen isteksiz olması.
- The problem is Tom's complete unwillingness to negotiate.
Barış anlaşması görüşme girişimleri başarısız oldu.
- Attempts to negotiate a peace treaty failed.
İki ülke kriz için bir anlaşma görüşecekler.
- The two countries will negotiate a settlement to the crisis.