O çalmaktan suçludur.
- He is guilty of stealing.
Tom Mary'yi parasını çalmakla suçladı.
- Tom accused Mary of stealing his money.
Hırsızlık yapacağıma açlıktan ölürüm.
- I would rather starve to death than steal.
Bana nasıl hırsızlık yapılacağını öğretebilir misin?
- Can you teach me how to steal?
Kasadan parayı çaldığı için çocuğu bağışladım.
- I forgave the boy for stealing the money from the safe.
Yoksulluk onu çalmaya zorladı.
- Poverty drove him to steal.
Bu gerçek bir kelepir.
- This is a real steal.
Hırsızlar mücevherleri çaldılar.
- The thieves made off with the jewels.
Hırsızlar güvenlik görevlileri tarafından fark edilmeden veya alarm sistemini harekete geçirmeksizin kocaman altın madeni paraları çaldılar.
- The thieves stole the giant gold coin without being noticed by security guards or activating the alarm system.
Hırsızlar çalıntı yağmayı kendi aralarında böldü.
- The thieves divvied up the stolen loot among themselves.
Hırsızlar kadının arabasını çalmak istedi fakat beceremediler çünkü düz vites kullanmasını bilmiyorlardı.
- The thieves tried to steal the woman's car, but they couldn't because they didn't know how to drive a manual.