Otobüs durağında indim ve sağa gittim.
- I got off at the bus stop and went to the right.
O, masayı sağa doğru kaydırdı.
- He moved the desk to the right.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests.
Sanırım sen haklısın.
- I think you're right.
Amanın, sen haklısın, ben onu hiç bilmiyordum.
- Oh my, you're right, I didn't know that at all.
Sanırım sen haklısın.
- I think you're right.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Bu iki yöntemden biri doğrudur.
- One of these two methods is right.
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Birinin haklı diğerinin hatalı olduğunu gerçekten söyleyebileceğimizi sanmıyorum.
- I don't think we can really say that one is right and the other is wrong.
Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
- These items must be returned to their rightful owner.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Bir bisiklet yolu doğrudan doğruya evimin önünden geçer.
- A bike path goes right past my house.
O, sağa doğru keskin bir dönüş yaptı.
- He made a sharp turn to the right.
Anahtarı sağa doğru dönder.
- Turn the key to the right.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Herkes haklı olmak ister.
- Everyone wants to be right.
Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.
- Sami always wants to be right in all situations.
Tamamen isabetli bir soru sordular.
- They asked a question that was right on the mark.
Çalışmamı kopyalamana izin vermem doğru olmazdı.
- It wouldn't be right that I'd let you copy my work.
Tom'un mezuniyet törenine gitmemek gerçekten doğru olmazdı.
- It just wouldn't be right not to go to Tom's graduation ceremony.
Onun arabasının sağa doğru döndüğünü gördüm.
- I saw his car veering to the right.
O, sağa doğru keskin bir dönüş yaptı.
- He made a sharp turn to the right.
Ben şimdi tamamen iyiyim.
- I am quite all right now.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
Onun mektubunu hemen yanıtlamayı planlıyorum.
- I plan to reply to his letter right away.
Şirket savaştan hemen sonra başlayan bir grup girişimci tarafından alındı.
- The company is owned by a group of entrepreneurs who started it right after the war.
İşleri düzeltmek için ne gerekiyorsa yapacağım.
- I'll do whatever it takes to make things right.
Yanlış yaptığımız şeyi düzeltmek zorundayız.
- We have to put right what we have done wrong.
Pekâlâ. Diğer on beş Almanca cümleyi tercüme edip, ondan sonra ayrılacağım.
- All right. I'll translate another fifteen sentences in German, and then leave.
Bu pek doğru görünmüyor.
- That doesn't seem right.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Bu ceket bana uygun mudur?
- Is this jacket right for me?
Araştırmamız gereken yer tam burası.
- Right here is where we need to search.
Şu anda yapmam gereken başka bir şey var.
- I have something else I need to be doing right now.
Tamam, şimdi yetki bende.
- All right, I'm in charge now.
Ben şimdi tamamen iyiyim.
- I am quite all right now.
Şu anda tamamen ciddiyim.
- I'm being completely serious right now.
Tom'un şu anda konuşmayı canı çok istemiyor.
- Tom doesn't feel much like talking right now.
Tom, şimdi o sorunu çözemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
- Tom appears to be too tired to tackle that problem right now.
Sağ tarafı New York'ta iken, Tom'un evinin sol tarafı Connecticut'tadır.
- The left side of Tom's home is in Connecticut, while the right side is in New York.
Acelesi olmayan insanlar yürüyen merdivenin sağ tarafında durur.
- People who are not in a hurry stand on the right side of the escalator.
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.
- The rightmost lane is now under construction.
Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Cheer up! It will soon come out all right.
Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
Sola dönerseniz, kiliseyi sağ tarafınızda bulursunuz.
- If you turn to the left, you will find the church on your right.
Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
Bu sokaktan düz git ve bankadan sağa dön.
- Go along this street and turn right at the bank.
Beni suçlamak seni daha iyi hissettiriyorsa, dosdoğru git.
- If blaming me makes you feel better, go right ahead.
Dosdoğru bize geliyor!
- It's coming right at us!
Eğer doğru olarak hatırlıyorsam, onlar kuzenler.
- They are cousins, if I remember rightly.
Bu video kaydedici sağlıklı çalışmıyor.
- This video recorder doesn't work right.
Baharat tam sağlıklıydı.
- The seasoning is just right.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Ben işi düzgün yapabilirim!
- I can do the job right!
Aklı başında biri nasıl bununla aynı fikirde olmaz?
- How could anyone in their right mind disagree with this?
Tom'un aklı başında değil.
- Tom isn't in his right mind.
En güvenilir adamım ol.
- Be my right-hand man.
Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
- Rightists often dislike regulatory legislation.
Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
Tom doğruca bana baktı.
- Tom looked right at me.
Tom Mary'nin ne kadar yorgun olduğunu gördü ve ona doğruca yatağa gitmesini söyledi.
- Tom saw how exhausted Mary was and told her to go right to bed.
Bu iki çizgi dik açılıdır.
- These two lines are at right angles.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Bu tam olarak doğru değil.
- That's not exactly right.
Bu tam olarak doğru değil.
- That isn't exactly right.
Burada her şey yolunda mı?
- Is everything all right out here?
Benim için her şey yolunda gitti.
- Everything went right for me.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
O düzenli yemek yemiyor. Ben onun hasta olduğunu düşünüyorum.
- He's not eating right. I think he's sick.
Hiç kimse dürüst ve enerjik bir şekilde iyi ve adil bir neden için savaşma hakkınızı inkar edemez.
- No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause.
Bunun çabuk yapılmasını mı istiyorsun yoksa doğru dürüst yapılmasını mı istiyorsun?
- Do you want this done quickly or do you want this done right?
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
- Did the error occur right from the start or later on? - When?
Arapça, sağdan sola doğru yazılır.
- Arabic is written from right to left.
Avrupa'nın çoğu ülkesinde arabalar sağdan gitmek zorundadır.
- In most of the countries in Europe, cars have to keep to the right.
Her zaman sağdan gelen trafiğe yol ver.
- Always give way to traffic coming from the right.
After the accident, her right leg was slighly shorter than her left.
I thought you'd made a mistake, but it seems you were right all along.
When the wind died down, the ship righted.
Luckily we arrived right at the start of the film.
The political right holds too much power.
You have no right to go through my book.
'You lost?' / Colin spun round. Looking at him was a nurse, her eyebrows raised. / 'No, I'm right, thanks,' said Colin.
The pharmacy is just on the right past the bookshop.
The kitchen counter formed a right angle with the back wall.
Righting all the wrongs of the war will be impossible.
The tow-truck righted what was left of the automobile.
We're on the side of right in this contest.
The fog was right hard to see through so I was on Tom Pritchard before I saw him.
... Well, I am answering your question right now. ...
... It's pretty cool, right? ...