to that

listen to the pronunciation of to that
Englisch - Türkisch
(İnşaat) şu

Bu bir ev, şu ise camidir. - This is a house and that is a mosque.

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that one is better.

o
bağlaç ki
conj. şu
indeed
aslında

Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır. - Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.

Aslında, dolabı kapalı tutarım. - Indeed, I keep the cupboard closed.

that
{z} (çoğ. those)
that
bu kadar

İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi? - Can a two-year-old boy run that fast?

Bugünlük bu kadar yeter. - That's enough for today!

indeed
Yok canım
to them
onlara

Onlar gitmeden önce onlara hoşça kal demeye git. - Go say goodbye to them before they leave.

O, uzun süredir onlara yazmadı. - He hasn't written to them in a long time.

that
(sıfat) öteki
that
Keşke

Keşke o gitarı alabilsem. - I wish I could buy that guitar.

Keşke Tom daha iyi bir Fransızca konuşanı olabilse. - Tom wishes that he could be a better French speaker.

that
(bağlaç) şu, o, ki, diye, için
that
{s} öteki

Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip. - This car has a better performance than that one.

indeed
indeed Elbette
indeed
ünlem hakikaten
indeed
gerçeği söylemek gerekirse
indeed
doğrusu

Doğrusunu söylemek gerekirse, o, dilini koparabilirdi. - Indeed, he could have bitten off his tongue.

Doğrusu çok şey biliyorsunuz ama onları öğretmede iyi değilsiniz. - Indeed you know a lot of things, but you're not good at teaching them.

that
böyle

Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum. - I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.

Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin? - How dare you speak to me like that?

that
{z} o, şu: Did you see that? Onu gördün mü? This is a verbena and that's a lantana. Bu mineçiçeği, o da ağaçminesi. After That cat has been up to O kedi yine marifetini göstermiş
that
için

O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı. - He began to work for that company last year.

Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır. - That's one small step for man, one giant leap for mankind.

that
diye

Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor. - She is on a diet for fear that she will put on weight.

Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur. - In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.

to me
bana göre

O bana göre iki yıl kıdemli. - She is senior to me by two years.

O bana göre altı yıl kıdemli. - She is senior to me by six years.

to you
sana

Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver. - Allow me to introduce Mayuko to you.

Bir kuş olsam, sana uçabilirim. - If I were a bird, I would have been able to fly to you.

that
in that mademki
that
O that
to us
bize

Niçin geç kaldığını bize açıklamasını talep ettik. - We demanded that he explain to us why he was late.

Avukat yeni yasayı bize açıkladı. - The lawyer explained the new law to us.

indeed
doğrusu istenirse
indeed
gerçekte

Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir. - Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.

Gerçekten teşekkürler, bu çok kullanışlı. - Thanks indeed, handy this!

to it
ona
to somebody
birini

Birlikte çalıştığım birinin yanında yaşıyorsun - You live next to somebody I work with.

to somebody
birine

Çek birine para ödeme yöntemidir. - A check is a method of paying money to somebody.

Bunu başka birine söyle. - Tell it to somebody else.

to someone
birini

Tom tanımadığı birinin yanında oturdu. - Tom sat down next to someone he didn't know.

to you
size

Ne yapılacağı size kalmış. - What to do is up to you.

Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir. - You have only to ask for it and it will be given to you.

indeed
gerçekten

Gerçekten çok genç ama yaşına göre çok tecrübeli. - Indeed he is young, but he is well experienced for his age.

Hayat gerçekten de iyi bir şeydir. - Life is indeed a good thing.

indeed
hakikaten
indeed
cidden
indeed
sahiden
that
-dığı
that
adl.şu
that
o kadar

O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz. - He is such a bad person that everybody dislikes him.

Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı. - This song is so moving that it brings tears to my eyes.

that
ki o

Babam o kadar yaşlıdır ki o çalışamaz. - My father is so old that he can't work.

Ne yazık ki o yatakta hastaydı. - I regret to say that he is ill in bed.

that
öylesine

Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik. - It was such a hot day that we went swimming.

Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum. - I don't know how to manage that large estate.

that
-diği(ni)
that
ki
that
-en
that
-diği
that
-dığı(nı)
that
ki onu

O kadar iyi bir kitap ki onu üç kez okudum. - That was so good a book that I read it three times.

Gerçek şu ki onun babası işten dolayı New York'ta yalnız yaşıyor. - The fact is that his father lives alone in New York because of work.

that
-an
that
ki ona

Tom o kadar hızlı yürüyüyordu ki ona yetişemedik. - Tom was walking so fast that we couldn't catch up with him.

O, o kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim. - He ran so fast that I couldn't catch up with him.

to someone
birine

Bunu istemiyorsan onu başka birine vereceğim. - If you don't want this, I'll give it to someone else.

Eğer uçağın kaza yapacağını birine söylersen, bu söylem hiç bir şey ifade etmeyecek. - If you say this to someone whose plane is going to crash, this phrase is not going to mean anything.

indeed
(ünlem) Öyle mi? ; No,indeed! Hiç de öyle değil. Yok canım. Yes, indeed ! Elbette
indeed
(ünlem) Hakikaten, gerçekten, doğrusu
that
yaptığı
to it
o
to me
bendene
to this
Bunun

Tom hâlâ hayatta olsaydı bugün nasıl görünürdü?Aşağıdaki fotograf kullanımı, bunun bir cevabını bulmaya çalışıyor. - How would Tom look today if he were still alive? The following photomanipulation attempts to find an answer to this.

Bunun için anahtarınız var mı? - Do you have the key to this?

to you
senine
to you
sizlerin
to your
için
indeed
ünlem Öyle mi? No
indeed
indeed! Hiç de öyle değil
to her
ona
to him
ona

Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok. - I've got nothing to say to him.

Ona beş dolar ödedim. - I paid five dollars to him.

to someone
hatır için as a favor
to this
buna

Buna alışabildiğimi düşünüyorum. - I think I could get used to this.

Buna alışkın değilim. - I'm not used to this.

Englisch - Englisch
thereto
So, so much; very

I did the run last year, and it wasn't that difficult.

indeed

That it is.

Which, who

I like the song that you wrote.

That thing

That was an interesting example.

To a given extent or degree; particularly

I'm just not that sick.

The (thing) being indicated (at a distance from the speaker, or previously mentioned, or at another time)

That battle was in 1450.

Connecting noun clause (as involving reported speech etc.)

He told me that the book is a good read.

Connecting a subordinate clause indicating purpose

He must die that others might live.

to such a degree
singular and at a distance from the speaker
{s} pronoun used to indicate a specific person or thing
conj. in order for
As a relative pronoun, that is equivalent to who or which, serving to point out, and make definite, a person or thing spoken of, or alluded to, before, and may be either singular or plural
As a demonstrative pronoun pl
(pro ) mot, moht; rU, roo
pron. pronoun used to indicate a specific person or thing
That, as a demonstrative, may precede the noun to which it refers; as, that which he has said is true; those in the basket are good apples
As an adjective, that has the same demonstrative force as the pronoun, but is followed by a noun
{c} because

You'll suffer because of that. - You will suffer because of that.

It was because of her that he lived so miserably. - It was down to her that he lived so miserably.

{p} which, who, the thing
Those, that usually points out, or refers to, a person or thing previously mentioned, or supposed to be understood
To it
thereto
that
Connecting clauses involving reported speech etc
that
dat
that
as
to it
to that; "with all the appurtenances fitting thereto"
to this
hereto
to that

    Türkische aussprache

    tı dhıt

    Aussprache

    /tə ᴛʜət/ /tə ðət/

    Etymologie

    [ t&, tu, 'tü ] (preposition.) before 12th century. Middle English, from Old English tO; akin to Old High German zuo to, Latin donec as long as, until.
Favoriten