Kitabı satmak istemedi.
- She didn't want to sell the book.
Her yıl, örgüt Frizyen dilinde yazılmış kitapları satmak için kapıdan kapıya giden gönüllülerle ilgili çok sayıda toplantı organize eder.
- Every year, the organisation organises a number of meetings of volunteers who go door-to-door to sell Frisian books.
O aslında serbest piyasa sistemini destekledi.
- He basically supported the free market system.
Onlar altın piyasasını kontrol altına almaya çalıştılar.
- They tried to take control of the gold market.
Tom'un sağlık giderlerini karşılamak için arabasını satmak zorunda kaldığından şüpheliyim.
- I doubt that Tom had to sell his car in order to raise money for medical expenses.
Her yıl, örgüt Frizyen dilinde yazılmış kitapları satmak için kapıdan kapıya giden gönüllülerle ilgili çok sayıda toplantı organize eder.
- Every year, the organisation organises a number of meetings of volunteers who go door-to-door to sell Frisian books.
Çarşıdaki bir arkadaş, sandıktaki paradan daha iyidir.
- A friend in the market is better than money in the chest.
Cümleler için bir pazar olsaydı, dil bilgisi spekülasyonlarımız birdenbire anlam bulurdu.
- If there existed a market for sentences, our grammatical speculations would suddenly make sense.
Düşen faiz oranları otomobil pazarını canlandırdı.
- Falling interest rates have stimulated the automobile market.
Alışverişe kim gider?
- Who goes to the market?
Tom şu anda alışverişe mi gidiyor?
- Is Tom going to the market right now?
Borsada yatırım yaparak bir vurgun yaptı.
- He made a killing by investing in the stock market.
O, borsada bir servet kaybetti.
- He lost a fortune in the stock market.
O, satmak için sığır besler.
- He breeds cattle for market.
Satıcı bir araba satmak istiyor.
- The dealer wants to sell a car.
Ben çevrimiçi giysi satarım.
- I sell clothing online.
O oyuncak çok satılıyor.
- That toy is selling like hot cakes.
Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
- The toy seller was very friendly.
Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.
- It'll be hard to convince Tom to sell his house.
Sahibi evini satmak için ikna etmek zor olacak.
- It will be hard to convince the owner to sell his house.
Çalışarak, pazarlarımızı genişletebiliriz.
- With work, we can expand our markets.
İhracat pazarlarında rekabet gücünün güçlendirilmesi acil bir ihtiyaçtır.
- The strengthening of competitiveness on export markets is an urgent need.
Onlar sadece kitap satışıyla ilgileniyordu.
- They were only interested in selling books.
O kolay bir satış değildi.
- It wasn't an easy sell.
We marketed more this quarter already then all last year!.
This is going to be a tough sell.
My boss is very old-fashioned and I'm having a lot of trouble selling the idea of working at home occasionally.
This old stock will never sell.
I don't know what she was selling when she pretended she liked him.
... the environment and culture so that you immunize yourself against people who will try to sell ...
... helping us to double our exports and sell more American products around the world. That's ...