Kilidi kırmakta zorlanmadım.
- I had no difficulty breaking the lock.
Tom kapıyı kırmak için uğraşmaya başladı.
- Tom began trying to break down the door.
İşin yarısını yaptım ve şimdi bir mola verebilirim.
- I've done half the work, and now I can take a break.
Onlar şu anda bir mola veriyorlar.
- They're having a break at the moment.
Tom, yataktan dışarı fırladı, bazı giysiler giyiverdi, kahvaltı yaptı ve on dakika içinde kapıdan çıktı.
- Tom sprang out of bed, threw on some clothes, ate breakfast and was out of the door within ten minutes.
Savaş çıksa ne yaparsın?
- What would you do if war were to break out?
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
- The bamboo bent but did not break.
Herkesin bir kırılma noktası var.
- Everyone has a breaking point.
Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
- If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
O, oğlunun sigara içme alışkanlığı kırmaya çalıştı.
- He tried to break his son's habit of smoking.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
The recession broke some small businesses.