Maalesef reddetmek zorundayım.
- I'm afraid I have to refuse.
Bu reddetmek için zor bir teklif.
- That's a tough offer to refuse.
Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
- I am surprised that she refused such a good offer.
Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.
- Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger.
Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.
- I refuse to obey you any longer.
Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
I asked the star if I could have her autograph, but she refused.
... that 47 percent of the country considered themselves victims who refuse personal responsibility, ...