Tom'un soyadını telaffuz etmek kolay değildir.
- Tom's last name isn't easy to pronounce.
Tom'un soyadını telaffuz etmek zor.
- Tom's last name is hard to pronounce.
Tom'un soyadını telaffuz etmek kolay değildir.
- Tom's last name isn't easy to pronounce.
Bu sözcüğü telaffuz etmek zordur.
- This word is difficult to pronounce.
Hangi arabanın daha güzel olduğu söylemek zordur.
- It is hard to say which car is nicer.
Böyle bir şey söylemek için aptal olmalı.
- She must be stupid to say such a thing.
Kelimeyi nasıl telaffuz edeceğimden emin değilim.
- I am not sure how to pronounce the word.
Birçok kelimeler hecelerine göre telaffuz edilirler fakat bazıları değil.
- Many words are pronounced according to the spelling, but some are not.
Bazı Almanca sözcükleri telaffuz etmek, İngilizce konuşan biri için son derece zordur örn. Streichholzschächtelchen
- Some German words are extremely difficult to pronounce for an English speaker, for example: Streichholzschächtelchen.
Tom kelimeleri dikkatlice telaffuz etti.
- Tom carefully pronounced the words.
Tom'un soyadını telaffuz etmek zor.
- Tom's last name is hard to pronounce.
Bu sözcüğü telaffuz etmek zordur.
- This word is difficult to pronounce.
İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
- An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
Onu başka bir şekilde söyle.
- Say it in another way.
Ne yazık ki, Tom bununla ilgili son sözü söyleyen kişi değil.
- Unfortunately, Tom isn't the one who has the final say on this.
Maalesef, Fadil'in bu konuda son sözü yok.
- Unfortunately, Fadil doesn't have a final say on this.
Ben onun hakkında size bildirmek istedim ama Tom bir şey söylemememi söyledi.
- I wanted to let you know about that, but Tom told me not to say anything.
Onun ne demek istediğini anlayamadım.
- I couldn't make out what he wanted to say.
Keşke onun hakkında fikrini söylemese ve sadece onun ne demek istediğini söylese.
- I wish she wouldn't pussyfoot about it and just say what she means.
Hiçbir şey söylemezsen, bunu tekrarlamak için çağrılmayacaksın.
- If you don't say anything, you won't be called on to repeat it.
Actors must be able to pronounce perfectly or deliberately disabled.
They spell it Vinci and pronounce it Vinchy. Foreigners always spell better than they pronounce.
The doctor pronounced them legally dead.
The judge pronounced often before, but never so widely press-attended.
I hereby pronounce you man and wife.