Onu sır olarak saklamak için ona söz verdim.
- I promised him to keep it secret.
Bu sırrı saklamak zorundasın, tamam mı?
- You've got to keep this secret, OK?
Tom soğukkanlılığını korumak için mücadele etti.
- Tom struggled to keep his composure.
Kendini soğuktan korumak için kazak giydi.
- He wore a pullover sweater to keep from getting cold.
Onu içeriye sokmamak için, ihtiyati tedbirler almak zorunda kaldım.
- I would have to take precautionary steps to keep him out.
Çocuk kalemlerini keskin tutmayı severdi.
- The boy liked to keep his pencils sharp.
Tom her zaman kulağının arkasında bir kalem tutar.
- Tom always keeps a pencil behind his ear.
Bütün bu yiyecekleri tutacak bir yerimiz yok.
- We have no place to keep all this food.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.
- Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
Nuh peygamber hayvanları birbirlerini yemekten nasıl uzak tuttu?
- How did Noah keep the animals from eating each other?
Tom'u çok yemekten engelle.
- Keep Tom from eating too much.
Sadece sessiz kalmak zorundasın.
- You have only to keep silent.
Bir kriz anında sakin kalmak ve kontrolü kaybetmemek gereklidir.
- It is essential to keep calm in a time of crisis and avoid going haywire.