Köpeğe bir kemik verdim, havlaması durdu.
- I gave the dog a bone, stopping its barking.
Bir deri bir kemik açlıktan ölmüş bir kediydi.
- It was a cat starved to skin and bones.
Bu çok kılçıklı bir balık.
- This fish has a lot of bones.
Çok kılçıklı balıkları sevmiyorum.
- I don't like fish with lots of bones.
...the permanent boning (excessive polishing) of boots by recruits.